Sayın Bahçeli Özür Dilerim, O Düşünce Bize Aittir Efendim [Ömer Sağlam]

Redakte edilmedenözgün hâliyle yayınlanmıştır
Medyaya yansıyan haberlere göre; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kendi Twitter hesabı üzerinden;

“Bir rüyamı, bir düşüncemi sizlerle paylaşmak ve görüşlerinizi öğrenmek isterim. Bitlis'in Ahlat ilçesinde yeni bir ‘Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ için ne dersiniz? Çankaya Köşkü başkentimiz Ankara'da Cumhurbaşkanlığı'nın daimi ikametgâhıdır. Cumhurbaşkanlığı Tarabya Yerleşkesi de (Huber Köşkü) İstanbul'da Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edilen bir ikametgâhtır. Bilindiği gibi Ahlat ilçemizin tarihi süreçte ve kültür hayatımızda özel bir yeri ve anlamı bulunmaktadır. Acaba bu ilçemizde Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı için İstanbul'da olduğu gibi bir köşk yapılamaz ve çevresinde kültür merkezi kurulamaz mı?

Burası, en azından Türkçe konuşan ülkelerin devlet ve hükümet başkanları zirvesinin toplantı yeri olarak kullanılamaz mı? Böylece Türk dünyasına uzanan ve asırlık ülkülerin buluştuğu bir kültür kenti olarak değerlendirilemez mi? Tartışılmasını ve muhatapları tarafından dikkate alınmasını diliyorum.” (1).
şeklinde dile getirdiği düşünceleri görünce, her nedense 2007 yılına kadar gerilere gittim. Zira o sene aynı düşünceleri acizâne biz de dile getirmiş ve 12 Eylül 2007 günü yayınlamış olduğumuz "Diyarbakır Türkiye'nin Yazlık Başkenti Olsun"başlıklı yazımızda şöyle demişiz:
“…İşte bu noktada ben Diyarbakır’ın devletin yazlık başkenti yapılmasını teklif ediyorum! Böylelikle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devlet erkânı hiç olmazsa senenin belli bir dönemini orada geçirir ve bölgedeki devlet hakimiyeti iyice pekişmiş olur. Ayrıca bölgenin kalkınmasına da ivme kazandırılmış olur. Diyarbakır lafı, elbette sadece simgesel bir anlam taşımaktadır. Diyarbakır’ın yazları çok sıcak olduğunu düşünürsek, devletin zirvesinin yazları Diyarbakır’a taşınması biraz zor görünüyor. Bu sebeple yazlık başkent, başka bir yerde, örneğin Van Gölü’nün kenarındaki Van, Tatvan gibi bir yerde de kurulabilir. Örneğin Ahlat ve Adilcevaz, bu iş için biçilmiş kaftandır. Zira Ahlat ve Adilcevaz, Anadolu Türklüğü’nün merkezi ve Anadolu’ya giriş kapısıdır. Bunlara ilave olarak, Malazgirt ve Erzurum da devletin yazlık başkenti olabilecek önem ve anlama sahip bulunan yerlerdendir. Bunların yanında Doğubeyazıt’taki İshakpaşa Sarayı’ndan iyi bir Cumhurbaşkanlığı köşkü olabileceğini de belirtmem gerekir...”(2).

Sayın Bahçeli'nin, bu önerimizi 5-6 yıl gecikmeli de olsa gündeme getirmesini olumlu karşılıyor ve kendisine teşekkür ediyoruz. İyi ki şu internet denilen icat yapıldı da, insanlar geçmişte kimin ne dediğini, kimin ne ürettiğini kolayca belgeleyebiliyor ya da kendi söylediklerine sahip çıkma imkânı buluyor efendim. İşte 12 Eylül 2007 günü kaleme almış olduğumuz “Diyarbakır Türkiye’nin Yazlık Başkenti Olsun” başlıklı o makalemiz:
“Bilindiği gibi Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen büyük emperyalist güçlerin ve onların taşeronluğunu yapan bölücü örgütlerin iddialarına göre Diyarbakır Büyük Kürdistan’ın merkezi ve kalbidir. Bu durumu en son dillendirenlerden birisi de Peşmerge Lideri Mesut Barzani olmuştur. O, bu niyetini, ‘Türkiye Musul ve Kerkük’te hak iddia ederse biz de Diyarbakır’da hak iddia ederiz’ diyerek özlü bir şekilde dile getirmiş bulunmaktadır!

Benim bu konuda bir teklifim olacak; gelin Diyarbakır’ı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yazlık başkenti yapalım! Böylece, Amed, Botan ve Serhat diyerek Diyarbakır’dan başlamak üzere Doğu ve Güneydoğu’yu kendilerine göre parselleyenlere iyi bir ders vermiş oluruz. Ayrıca, böylece Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nin hep ihmal edildiği şeklinde yaygara yapanlara da etkili bir cevap verilmiş olur.

Durup dururken böyle bir kanaate nereden vardığıma gelince;
Malum, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildikten iki hafta sonra olmak üzere ilk yurtiçi gezisine çıkmış bulunuyor. Bu durum, yani çiçeği burnunda bir Cumhurbaşkanı’nın Çankaya köşkünden çıkarak uzunca sayılabilecek bir yurtiçi seyahatine çıkması galiba Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk oluyor. Hele hele bu gezinin, Doğu ve Güneydoğu’ya yapılıyor olması, simgesel bir anlam taşıyor. Bu seyahati, vatanımızın birliği, milletimizin dirliği ve devletimizin iriliği bakımlarından gerçekten de anlamlı ve önemli buluyorum. Sayın Gül’ü ve bu geziyi tertipleyenleri içtenlikle kutluyor ve saygılarımı sunuyorum.

Van’dan başlayan seyahatin, Siirt, Şırnak ve Diyarbakır boyunca devam etmesi gerçekten de önemli. Ehemmiyet ve anlam bakımından bu gezi, Büyük Atatürk’ün, 1935-1938 yıllarında Beyaz Trenle yapmış olduğu yurt gezilerinden sonra gelmektedir. Demek oluyor ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milletin sadece Çankaya Köşkünde ve Ankara’da oturarak yönetilemeyeceğini anlamış bulunmaktadır. Diyarbakır Valisi Efkan Ala’nın Başbakanlık Müsteşarı yapılmasından sonra Sayın Abdullah Gül’ün ilk seyahatini Doğu ve Güneydoğu’ya yapmasını bu bakımdan da önemli ve anlamlı buluyorum…

İşte bu noktada ben Diyarbakır’ın devletin yazlık başkenti yapılmasını teklif ediyorum! Böylelikle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devlet erkânı hiç olmazsa senenin belli bir dönemini orada geçirir ve bölgedeki devlet hakimiyeti iyice pekişmiş olur. Ayrıca bölgenin kalkınmasına da ivme kazandırılmış olur. Diyarbakır lafı, elbette sadece simgesel bir anlam taşımaktadır. Diyarbakır’ın yazları çok sıcak olduğunu düşünürsek, devletin zirvesinin yazları Diyarbakır’a taşınması biraz zor görünüyor. Bu sebeple yazlık başkent, başka bir yerde, örneğin Van Gölü’nün kenarındaki Van, Tatvan gibi bir yerde de kurulabilir. Örneğin Ahlat ve Adilcevaz, bu iş için biçilmiş kaftandır. Zira Ahlat ve Adilcevaz, Anadolu Türklüğü’nün merkezi ve Anadolu’ya giriş kapısıdır. Bunlara ilave olarak, Malazgirt ve Erzurum da devletin yazlık başkenti olabilecek önem ve anlama sahip bulunan yerlerdendir. Bunların yanında Doğubeyazıt’taki İshakpaşa Sarayı’ndan iyi bir Cumhurbaşkanlığı köşkü olabileceğini de belirtmem gerekir.

Filorya’da, Göcek’te, Okluk Koyu’nda ve İstanbul Boğazı’nın muhtelif yerlerinde köşk ve saraylar yaparak devletinin başına tahsis eden Türk Milleti, neden doğuda ve güneydoğuda böyle bir tedbir almayı ihmal etmiştir anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Kim bilir; ilk yurt içi gezisini Doğu ve Güneydoğuya yaparak tarihe not düşen Sayın Abdullah Gül, belki de böyle bir tedbiri alan ilk Cumhurbaşkanı olarak da tarihe adını yazdırmış olur. Eee, Kayserili olmak da bunu gerektirir!..

Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedî başkenti elbette Ankara’dır. Bundan şek ve şüphemiz asla yoktur. Öte yandan 3. maddesinde“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.” diyerek bu durumu tespit eden mevcut Anayasamız, 4. maddesinde “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” diyerek bu hususu garanti altına da almış bulunmaktadır…

Bizim buradaki teklifimiz, resmi başkentin değiştirilmesi değil, fiilen olmak üzere devlete yazlık başkent tayinidir. Ülkemizin istikbali ve üniter yapısının korunması açısından bu fiili yazlık başkentin, Doğu veya Güneydoğu’da bir yerlerde tayin edilmesidir. Öte yandan bu teklifin uçuk ve abuk-subuk bir teklif olduğu da sanılmamalıdır. Çünkü tarihte ve bugün olmak üzere, dünyada bunun örnekleri vardır. Ayrıca bu uygulama Türk devlet geleneğinde de bulunmaktadır. Bugün ABD’deki New-York ve Camp David, Mısır’daki Şarm el-Şeyh ve İsviçre’deki Davos, Cenevre ve Zürih kentleri fiilen sanki bu ülkelerin ikinci başkentleri gibi işlevler görmektedir. 1990’larin başında ülke ABD’nin sömürgesi iken kurulan Baguiyo şehrinin bugün Filipinler Devleti’nin, Srinagar’ın ise Keşmir’in resmi yazlık başkentleri olduğu bilinmektedir.

Tarihe göz attığımızda ise, çeşitli Türk Devletleri de dahil olmak üzere; bir çok devletin resmen yazlık başkentler kullandıkları görülmektedir. Bu devletlerden birisi de Çin’dir ve Tang Hanedanlığı döneminde Luoyan şehri resmen Çin’in yazlık başkenti olarak kullanılmıştır. O dönemde Çin Devleti’nin asıl taht merkezi, yani resmi başkenti ise Chang (bugünkü Xi’an) şehridir.

Roma İmparatorluğu’nun Ön Asya’ya yayılması sırasında İmparator J.Sezar’ın bugünkü Kayseri’nin kendisine yazlık başkent yapılmasını emrettiği bilinmektedir. Bu yüzden şehrin Makaza olan adı Sezarya olarak değiştirilmiş, sonunda Sezar olmuş Kayzer, Sezarya olmuş Kayseri!

Kuruluşu İ.Ö. 512 yılına kadar giden İran şehri Şiraz’ın, Pers Hükümdarı Büyük Darius tarafından Persopolis adıyla yazlık başkent olarak kullanıldığı, daha doğrusu Darius’un Şiraz’ı, kendisine yazlık başkent olarak inşa ettirdiği bilinmektedir. 962-1186 yıllarında Afganistan’da hüküm süren Ghaznavid İmparatorluğu’nun, Ghazni (bugünkü Gazne) şehrini yazlık başkent, Bost (Lashkargah) şehrini ise kışlık başkent olarak kullandığı tarihen sabittir. Başkentleri Al-Mada’in (Medain) olan Sasaniler de İran’daki Hamadan şehrini zaman zaman yazlık başkent olarak kullanmışlardır. 1071’deki Malazgirt Savaşı öncesinde Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in, “Biz İsfahan’da kışlarız, atlarımız da Hamadan’da kışlar” lafına karşılık, Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın, “Atlarınızın Hamadan’da kışlayacağı kesindir. Ancak sizin nerede kışlayacağınızı bilemem” lafı da o dönemde İran’daki İsfahan ve Hamadan şehirlerinin yazlık ve kışlık başkent olarak kullanıldıklarına işaret etmektedir.

Ayrıca 13. yüzyılda İstanbul’un Latinler tarafından işgali üzerine Bizans İmparatoru’nun öteden beri yazlık başkent olarak kullanmakta olduğu İznik’e çekildiği bilinmektedir. Komagene krallarının ise bugün Malatya ve Adıyaman arasındaki Nemrut Dağı (Büyük Nemrut) ve çevresini kışlık başkent, Van Gölü kenarındaki Nemrut Dağı (Küçük Nemrut) ve çevresini ise yazlık başkent olarak kullandıkları malumdur.

Dede Korkut hikâyelerinde Bayındır Han’a bağlı Kazan Han’ın başkenti olarak geçen ve Iğdır Ovası’nın kuzey doğusunda, Aras Nehri’nin doğu yakasında bulunan Akçakale’nin, önceki tarihlerde Ermeni Kökenli Küçük Arşaklı Hükümdarı I. Tridat tarafından yazlık başkent olarak kullanıldığı bilinmektedir. Zira şu bilgiler bize bu konuda fikir vermektedir: “…Kadim tarihlerde sürekli Türk kavimlerince iskân, zaman zaman da işgal edilen Kars civarında bunlara ilişkin eserleri görmek mümkündür. Bugün Iğdır ovası olarak bilinen alan Sürmeli Çukuru diye anılmaktadır. Sürmeli adının Surp Mari’den bozma olduğu da düşünülür. Bu ovada Iğdır’ın kuzeyinde Aras’ın sağ tarafında bulunan köyün adı günümüzde de Sürmeli’dir. Dede Korkut hikâyelerinde Akça Kale ile birlikte geçmektedir. Bu onun kışlık başkent oluşundandır. Karşılığı olan yazlık başkent ise 4090 metre rakımlı Elegez’nın güney eteğindeki Akçakale’dir. Burası Bayındır hana bağlı Kazan hanın başkentleriydi. Kars ilinin Digor ilçesinde, Arpaçay’ın sağında kalan kalesi olan, ören yeri halindeki Akça Kale, Küçük Arşaklı hükümdarlardan I. Tiridat’ın da yazlık başkentiydi.”(bkz.http:// www.beyazdogu.com).

Yazlık Başkent uygulaması, diğer birçok devlet gibi Türklerde de vardır. Yani Türkler de, bazen siyasi ve askeri maksatlarla, bazen de yaz sıcağının boğucu etkisinden kurtulmak gayesiyle, bazen yüksek yayla kentlerini, bazen de göl veya deniz kenarındaki kentleri yazlık başkent olarak kullanmışlardır. Bu konudaki ilk örneğimiz Uygur Türk Devleti’dir. M.S. 745 yılında Göktürk hakimiyetine son vererek devlet kuran Uygurlar, ayrıca yerleşik hayata geçen ve şehir kuran ilk Türk Devleti olma özelliğini de taşırlar. Zira Uygur Devleti’nin kurucusu olan Kutluk Bilge Kül Kağan, ayrıca ilk Türk şehri olan Ordubalık (Karabalgasun)’ın da kurucusudur. Ancak yazlık başkent uygulamasına geçenler Büyük Uygur Devleti değil, Doğu Türkistan’da hüküm süren Turfan Uygurlarıdır. Turfan Uygur Devleti, 940 yılına kadar taht şehri olarak Turfan’ın 70 mildoğusundaki Koko’yu, sonra Karahoço’yu, yazlık başkent olarak da Beşbalık şehrini kullanmışlardır.

Yazlık Başkent uygulaması Anadolu Selçuklularında da vardır. Zira Anadolu Selçuklu Devleti, asıl taht merkezi olan Konya’ya ilave olarak Alaattin Keykubat döneminden başlamak üzere Beyşehir Gölü kenarındaki Beyşehir’i ve Akdeniz kenarındaki Alaiye’yi (şimdiki Alanya) bir nev’i yazlık başkent olarak kullanmıştır. Aynı uygulamaya Osmanlı İmparatorluğu döneminde de rastlıyoruz. Zira bu devletin Bursa’dan sonraki başkenti olan Edirne 93 yıl boyunca asıl pây-i taht, ondan sonra da 300 yıl boyunca bir nev’i yazlık başkent olarak kullanılmıştır. Osmanlı Padişahları, gerek İstanbul’un nemli ve boğucu havasından kurtulmak, gerekse siyasi maksatlarla yazları Edirne Sarayı’nda çalışmayı tercih etmişlerdir. Örneğin Avrupa’ya yönelik sefer hazırlıkları genelde Edirne’de yapıldığı için Padişahlar da ordunun başkumandanı sıfatıyla tabî olarak Edirne’de oturmak zorunda kalmışlardır.

Cumhuriyet dönemine gelince; Mustafa Kemal Atatürk’ün, yazları sık sık Yalova’ya giderek ve Yalova’da uzun süre kalarak bu şehri adeta yeni devletin yazlık başkenti yaptığı bilinmektedir. Merhum Özal’ın ise konuyu biraz sulandırarak da olsa, yazlık başkent uygulamasını, Bodrum ve Göcek’teki Okluk koyuna kaydırdığı bilinmektedir! Hatta burada, kısa şortla bir askeri birliği denetlemesi günlerce medyada haber konusu edilmiştir Özal’ın…

Bütün bu anlatılanlardan sonra ciddi olarak diyoruz ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Doğu veya Güneydoğu’da bir yerlerde yazlık başkenti olmasa bile, en azından devletin zirvesindeki kurumların yöneticilerinin zaman zaman gidip topluca çalışabileceği bir merkezi bulunmalıdır. Geçtiğimiz yıllarda AKP hükümetinin, bazı bakanlar kurulu toplantılarını Ankara yerine Türkiye’nin muhtelif bölgelerindeki illerde yapması bu anlamda gayet yerinde olmuştur. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün halen yapmakta olduğu Doğu ve Güneydoğu gezisi ise bu konuda pekiştirici ve tamamlayıcı özellik taşımaktadır. Dün Ankara’nın Kurtuluş semtindeki bir kapalı otoparkta yakalanan 300 kg.lık patlayıcı yüklü bir minibüs, belki de bu önemli seyahati baltalamak ve bundan sonra yapılacak bu tür seyahatlere engel olmak için yapılmış bir hain planın uzantısıdır. Demek ki; Cumhurbaşkanı ve devlet şu anda doğru yoldadır. Dolayısıyla bu uygulamalara ısrarla devam edilmelidir.

Sayın Gül’e başarılar diliyorum…”



Ömer Sağlam
______________

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN