Futbol Federasyonu, UEFA ve FIFA'ya Haddinden Fazla Açık Mektup [Günay Tulun]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Önceleri babamın memuriyeti, daha sonraları da kendi işlerim  nedeniyle yurdumun hemen her coğrafi bölgesinde bulundum. Altı yaşından bu yana da futbol maçlarını izlemekteyim. Oturup hesaplamadım ama stadyumdu, sinemaydı, televizyondu derken izlediğim maç sayısının bin rakamını birkaç kez aştığına eminim. 

Sinema demem size ters gelmesin. Bugünkü gibi televizyonların olmadığı dönemde, ülkemizin ve dünyanın çeşitli ülkelerinde oynanan futbol maçları filme çekilir, bizler de onları sinemalarda izlerdik. 
Aslında konuyu futbolla sınırlandırmam yanlış oldu. 
Ülkemizde olmayan spor türleriyle bile sinemalarda tanıştığıma göre, spor karşılaşmaları sözcüklerini kullanmam daha doğru... 

Çocukluğumu geçirdiğim yıllarda Türk halkının ayıpladığı, iğrenç olarak nitelendirdiği davranışların ilk sıralarında tükürmek gelirdi. 
O yıllarda hiçbir Türk futbolcusunun, tek neden hariç, herhangi bir yere tükürdüğünü görmedim. O neden de oyun sırasında yere düşme ya da yüzüne top çarpması sonucu, ağzına bulaşan çamur ve kumlardı. Tükürmek olarak tanımladığıma bakmayın. Dudağın büzülmesi suretiyle yapılan bu eylem, tükürmekten farklıydı. Daha ziyade ağız içine giren kum ya da çamuru uzaklaştırmak için yapılan şiddetli bir üflemeydi. 

Filmlerde o tür sahnelere yer verilmemesi nedeniyle eskiden Avrupa ülkelerinde ne yaparlardı, onu bilemiyorum. Bildiğim, Türkiye'mde yaşananlar. 

Bugünse...
Gerek Türkiye’de gerekse Avrupa ülkelerinde oynanan maçları izlediğimde, futbolculuğu meslek olarak seçmiş insanların; bırakın bir efor sarf etmeyi, ısınmak için sahaya çıktığı ilk anda dahi bulunduğu yere tükürdüğünü görüyorum. Futbol sahası futbolcunun mabedidir. Bir insanın mabedini pisletecek kadar ilkelleşmesini aklım almıyor. 

Diyorlar ki:
Spor yaparken; heyecan ve benzeri faktörler nedeniyle birtakım salgı bezleri aşırı çalışır, buna bağlı olarak da insan tükürme ihtiyacı hisseder. 


Doğru oturup doğru konuşalım: Anlatılan durumda refleks olarak yutkunmanın devreye girdiğini hepimiz biliriz. Peki buna rağmen tükürmenin hem de mabede tükürmenin sebebi ne? Bence eğitimsizlik, görgüsüzlük ve pis olmak! 

Futboldan çok daha fazla efor harcanan; basketbol, hentbol, voleybol, masa tenisi, tenis gibi sporları yapanlar neden sağa sola tükürmüyor. 
Örnekleri çoğaltarak yazmak mümkün. 
Bunlardan hiçbirinin, mabedine tükürdüğünü; basketbol, hentbol, voleybol, masa tenisi ve tenis oyuncularının o iğrenç hareketi yaptığını görmedim.

Hepimiz biliyoruz ki, basın; dünyanın hemen her yerinde, özellikle futbolcuları ön plana çıkarır. O futbolcu da yaşayış biçimi ve davranışlarıyla toplumların büyük kesimlerinin örnek aldıkları model hâline geliverir. Bundan en fazla etkilenen de çocuklarla gençler olur.

Başkalarının düşüp kalktığı, darbe alarak yaralandığı bir yere, spor yapılan bir alana tükürmek hangi akla hizmettir. Ne derece sağlıklı bir olgudur? O yaşa gelmiş birinin, çevresine hastalık saçabileceğini bilmemesine imkân var mı? Birçok kişinin tükürmekle yetinmeyip boğaz hafriyatı yaptığını ve bunu da saha içine boşalttığını görmekteyiz.

Şimdi bana; bu nasıl konu, içimiz kalktı diyecekler olacak. Bunu söylemeden önce; yazması, söylemesi, hayal etmesi bile insanın içini ayaklandıran bu iğrenç hareketin yasaklanması için seslerini duyurmaları gerekmez miydi?

Konuyu, UEFA’ya da bildirmesi ricasıyla bundan birkaç yıl önce Türkiye Futbol Federasyonu’na gönderdim. Uzunca bir süre bekledim. Ses çıkmayınca bu kez de UEFA'ya... 

Sahalarda değişen bir şey olmadığına göre gereksiz bir konu olarak değerlendirildiğini, nezaketen de olsa hiçbir cevap alamadığımı anlamışsınızdır. Aynı vurdumduymaz kabalığı, adlarına gönderdiğim 7 Kasım 2007 tarihli internet mektuplarına cevap vermeyen UEFA Başkanı Michel Platini ve Şenes Erzik'de yaptı. 


Bizler UEFA üyesi bir ülkenin vatandaşıyız. Bizleri de temsil eden bu insanlar, ne zaman sonuçlanacağı belli olmayan ucu açık şike kararlarıyla Türk futboluyla top gibi oynarken, sorumluluk sahibi insan rolünü çok iyi oynuyorlar. İş cevap vermeye geldiğindeyse sorumsuzlukları tavan yapıyor. 

Basit bir sorunun cevabını koskoca yedi yıl içinde veremeyecek kadar laçka davrananlara nasıl hitap etmemi önerirdiniz? 

Günümüzde futbol maçları, televizyonlar tarafından naklen ya da banttan yayınlanıyor. Bu maçları evinde ya da kafeteryalarda izleyenlerin; futbolcuyla birlikte koşacak, yere düşecek, sakatlanınca sedyeyle taşınmayı bekleyecek hâli yok! Maç esnasında bir şeyler yer ya da içerler. Hatta kafeteryalarda bu konuda mecburiyet vardır. Tam bir şeyler yerken, boğazını kazıyan bir futbolcunun savurduğu tükürüğün içinizi bulandırdığına mutlaka ve defalarca şahit olmuşsunuzdur. Hadi, o hareketten sonra ye, iç ve bundan keyif al! Mümkün mü? 

"Birader! Sen de yeme, içme!.."
"Yok ya! Madem öyle, sen de maçları yayınlama! 
Sesin kısıldı değil mi?
Bana paramla iğrenç bir konser izletmeye ne hakkın var? 

Şan, şöhret ve para kişiyi adam etmeye yetmiyor. 
Bende oluşan algı; futbolcuların, toplumun en pis en görgüsüz tabakaları arasında olduğu... Geleceğimiz olan çocuklarımız, bu tabakanın saçtığı kötü örneklerden etkileniyor. Futbolcular arasında, arasak, mutlaka birkaç istisna buluruz. Sözüm istisnalara değil zaten! 

Bana çok çok ilginç gelen bir konu daha var.
UEFA; web siteleriyle Avrupa dışı dillere bile hitap ederken, "Türk Dili"ni görmezden geliyor.
Ya FIFA!.. Bu iş yıllardır böyle... Gelen, giden Federasyon kurullarından hiçbiri ve hiçbir Federasyon başkanı bu konuyu dile getirmedi. Getirmiyor da...
Yetmiş beş milyon nüfuslu Türkiye’yi bu kadar da hafife aldırtmak, o kurullar o başkanlar için büyük ayıp.

Gerçekten merak ediyorum:
Acaba o kurullarla o başkanlar, Türkiye'yi temsil ettiklerinin farkında değiller mi?
Ne dersiniz? 



Günay Tulun

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN