Ah! O Yıllar, Geçip de Giden Yıllar [Semiramis Kanbak]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Disiplin"...
O yıllarda Ramazan kış aylarına rastlıyordu. Ramazan'da, öğrenci olduğumuz için, Kadir Günü dışında oruç tutmamıza izin yoktu. O günde, kurtların kuşların bile oruçlu olduğu söylenerek, oruç tutmamıza izin verilirdi. Ramazan ayı boyunca anneannem hem orucunu tutar hem de birkaç tane hatim indirirdi. İndirdiği hatimlerin dualarını son hafta sonunda bizimle birlikte yapar, ablamla ben başımıza beyaz tülbentler örterek onun karşısına oturur, ellerimizi açarak amin derdik. İsimleri sayarken sütninesi Zeliha Hatun'la Ümmüş ninesini, Abdullah dayısını hiç unutmaz, duadan sonra bize hiç tanımadığımız bu kişilerle ilgili anılarını anlatırdı.
     
Bayramlar büyük bir coşku içinde yaşanırdı. Kurban Bayramı'ndan bir gün önce dedeciğim kurbanımızı alır, binanın alt katındaki merdivenin tırabzanına bağlardı. Kurban edilene kadar onu elleriyle besler, ezan zamanlarında aşağıya inerek hayvanın kulağına dualar okurdu.
     
Bayram sabahı hepimiz erkenden kalkar, erkekler aşağıda kesim işini hallederken biz de yukarıya gönderdikleri etleri anneannemin tarifi üzere konuya komşuya dağıtırdık. Kurban eti dağıtılırken üçte birinin evde gelenlerle yenmek üzere evde kalmasına (nafaka olarak), üçte birinin eşe dosta ( hediye olarak) üçte birinin de yoksullara (sadaka olarak) gönderilmesine dikkat edilirdi. Bu arada anneanneciğim alınlarımıza parmağıyla kurbanın kanından sürmeyi hiç ihmal etmezdi. Söylediğine göre bu bizi "kazalardan, belalardan" koruyacaktı.
     
Dağıtım işi bittikten sonra herkes yeni elbiselerini giyer, bayramlaşılır, küçükler bayram harçlıklarını alır, evi sarmaya başlayan et kokusu içerisinde sabırsızlıkla anneannemin mutfakta yaptığı kavurmanın pişmesi beklenirdi. Bu sırada uzaktan gelen akrabalar da eve ulaşmış olurlar, hep birlikte bayram yemeği yenirdi. Bu sırada gözümde az önce kesilen koyunun masum yüzü canlanır, lokmalar boğazımda düğümlenirdi. Sonra kendi kendime "Bütün koyunlar nasıl olsa kesiliyor, hiç olmazsa bunun bir ayrıcalığı var, kurban oldu" diye düşünerek teselli bulmaya çalışırdım.
     
O günlerde bayram kutlamaları bugün çok yaygın olduğu gibi telefonlarla yapılmıyordu. Telefonla ancak başka şehirlerdeki yakınlarla bayramlaşılırdı. Bayramda çok önemli bir mazeret olmadıkça şehir dışına çıkmak ayıp sayılır, büyüklerini ziyaret etmeyenler kınanırdı. Bayramın ilk gününde küçükler büyükleri ziyaret eder, sonraki günlerde de büyükler küçüklere mutlaka iade-i ziyarette bulunurdu. Anneannemlerle Sultanahmet'e, Şamile teyzelere, Üsküdar'a Müşerref teyzelere, Orhan dayılara, mahalledeki komşulara yaptığımız bayram ziyaretlerini hala dünmüş gibi hatırlıyor, bugün çoğu hayatta olmayan bu güzel insanları bu vesileyle sevgiyle, rahmetle anıyorum.
     
Bayramlardan ya da özel günlerden önce - bunlar genelde okuldaki çaylar ya da mezuniyet partileri olurdu - giyecek bir şeyler almak için anneannemle vapura biner, Karaköy'e geçer, oradan da tünelle Beyoğlu'na, İstiklal Caddesi'ne çıkardık. Beğendiğimiz şeyleri anneannemin de onaylaması gerekirdi. Rahmetli anneanneciğimin, kıyafetlerimizi seçerken fazla dikkat çekmeyecek ve normal günlerde de kullanabileceğimiz kıyafetler, ayakkabı seçerken de, ayaklarımız fazla büyür kaygısıyla, hep bir numara küçük ayakkabılar aldırdığını hatırlıyorum. Bazen onunla bu konularda tartışır ama sonunda bir orta yolu bulur, alacaklarımızı alarak evimize dönerdik.
     
Şimdi o günlere dönüp baktığımda ablamın da benim de sorumluluk sahibi ve uysal çocuklar olduğumuzu düşünüyorum. Ancak yine de, ileri yaşlardaki iki insan için, yetişme çağındaki iki kız çocuğunun sorumluluğunu, hele de İstanbul gibi bir şehirde, üzerine almak ve bunu layıkıyla yapabilmek öyle herkesin kolay kolay başarabileceği bir iş değildi. Biraz büyüdüğümüzde hafta sonlarında anneanneme ev temizliğinde yardım etmeye, okul kıyafetlerimizi kendimiz ütülemeye başladıysak ta genelde evin bütün sorumluluğu anneannemin, dışarıdan yapılan alışverişin bütün sorumluluğu da dedemin omuzlarındaydı.
     
Anneannemin ve dedemin 7 yıl boyunca bize karşı gösterdikleri bu ilgi ve özveriyi bugün bazı anne ve babaların kendi çocuklarına bile göstermediklerini gördükçe onların değerini daha iyi anlıyor ve ikisini de buradan bir kez daha sevgi ve şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.. 


Anı dizisi, gelecek yazı olan, "62'nin Armağanı" ile devam edecek.



Semiramis Kanbak

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN