Cizvit Papazı Thomas Michel'e Göre Fethullah Gülen Okulları [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır. 
Tayyip Bey'in, 17 Aralık 2013 tarihinden sonra en çok kurmuş olduğu cümle; "İnlerine gireceğiz inlerine" cümlesidir. Sesi kısılıp, konuşamaz duruma geldiği anda bile kurdu bu meşhur cümleyi Tayyip Bey. Üstelik de Van ve Diyarbakır gibi, sesinin gümbür gümbür çıkması gereken iki merkezde. Doğrusu ya; Tayyip Bey'in gittikçe anlamsız hale gelip etkisini yitiren bu cümlesi karşısında içimizden geçen tepkisel cümle, "gireceksen gir artık şu inlere kardeşim, daha ne uzatıp duruyorsun" şeklindeki cümledir.

AYM Başkanı Haşim Kılıç da bizim gibi düşünüyor olmalı ki; birkaç gün önce davet edip karşısına oturtmuş olduğu Tayyip Bey'e şöyle sesleniyordu kürsüden: "Gerek  yargıda, gerekse yürütme organı içinde var olduğu iddia edilen bu kişilerin başka illere tayin edilerek ya da yerlerini değiştirerek sorunu çözmenin anlamsızlığı açıktır... İddia edilen kayıt dışı yapılanma yargı mensupları arasında korku, endişe ve gelecekle ilgili belirsizliklerin doğmasına, aralarında olması gereken mesleki ilişkinin çok olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır... Bunun için yapılması gereken açıktır. Hukuk devletine yakışan yöntemler uygulanmak suretiyle gerçekliğinin ispat edilmesi halinde, faillerine bir saniye bile beklenmeden gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır."

Haşim Kılıç özetli diyor ki; uzatıp durmayın, ne yapacaksanız yapın artık. Gürleme vakti geçti, artık yağma zamanı gelmiştir. Kimin ne suçu varsa hukuki yoldan ispat edin ve gereğini yapın.Uçuk, kaçık ve ispat edilmemiş iddialarla insanları karalamaya ve sık sık yerlerini değiştirmek suretiyle kendilerini ve ailelerini tedirgin etmeye gerek yoktur...

Bakınız Tayyip Erdoğan'ın "İN" olarak nitelendirdiği yapıya  ait okul ve dershaneler hakkında vaktiyle neler demişiz ve bu ülkeyi yönetenleri nasıl uyarmışız 26.03.2006 tarihli ve "Cizvit Papazı Thomas Michel'e göre Fethullah Gülen Okulları" başlıklı yazımızda:
...
Aslında bir Cizvit Rahibi ve Misyoner olan(1) Thomas Michel’in, Said Nursi ve Fethullah Gülen ile bu iki kişinin izinden giden Nur Cemaati ve bu cemaat tarafından dünyanın dört bir yanında açılan okullar konusundaki görüşleri  oldukça ilginçtir.

Dinlerarası diyalogun Müslüman tarafta alt yapısının çok önemli bir kısmı, S.Nursi ve cemaatinin yeni bir kolu ve gelişmiş ve modernleşmiş bir devamı olarak görülen F.Gülen cemaatinin görüş ve kanaatlerine aittir. Thomas Michel’e göre F.Gülen, S. Nursi geleneğini daha ileri götürmüştür(2). Batılılar, F.Gülen’e diyalogun avukatı unvanını vermişler, bu adla yayın yapmışlardır(3).

“Papa John Paul ve S.Nursi’nin fikirlerini mukayese ettiğimde şok edici benzerlik görüyorum”(4) diyen ve bu bakımdan “S.Nursi’nin ve onu takip eden diyalogcuların ideal tipi olan”(5) ve yukarıda da zikredildiği üzere aslında bir Misyoner ve Cizvit Papazı olan “Thomas Michel’e göre Gülen Cemaati’nin okulları, özel bir tarihi bağlama kök salmış hümanizm noktasında değerlendirilebilecek bağlamı da aşmıştır. Farklı yerlerdeki okulların tamamı, aynı hümanist muhayyileden ilham almaktadır”(6).

Yümni Sezen devamla şunları söylüyor:

"Cahillikten kurtulma, 'karakter geliştirme ve maneviyat', gizlenmiş olan daha genel bir sebebe ve gayeye oturuyor gibidir. Bu konuya ait araştırma yapmış olan Elisabeth Özdalga’ya göre cemaatte evrensellik kavramı ile eşitliğin kültürleri ve inançları aşması kavramı aynıdır ve birbirine dayalıdır. Bu aynı zamanda 'derin bir hümanizm' inancıdır. Barış ve sevgi esastır. Mülakat yaptığı hanım öğretmenin ifadelerine dayanarak Özdalga, barışçı bir rol oynama isteğinin abartılı ve neredeyse fobi haline gelmiş olduğunu söylüyor. Her türlü çatışmadan kaçınma kaygısı ağır basar. Barışçı ilişkiler sadece çatışma korkusuna dayanmaz. Sevgi önemlidir ve evrenseldir. Hanım öğretmen şöyle der; 'Bizim eksikliğini duyduğumuz şey evrensel olarak yayılmış sevgi kavramıdır. Bütün insanlık bu fikri benimsemeli ve ona sarılmalıdır. Bunu batıda görüyoruz...Günümüz dünyasında böyle bir fikre gerçekten ihtiyaç var. Bu fikri yaymak için dünyanın her yerine gidilmelidir... Ana amacımız başkalarını Müslüman yapmak değil, barış ve diyalog mesajını her yere yaymaktır. Başka insanlara sevgi mesajını yaymak, aynı zamanda Hoca Efendinin (F.Gülen’in) arzusudur. Sevgi ayrıca sonsuz fedakarlık anlamına gelmektedir' Özdalga’nın dediği gibi, 'evrensel sevgi', dünya görüşünde önemli bir rol oynuyor. Diyalogun niçin tutku haline geldiği ve okulların niçin açıldığı da anlaşılır hale geliyor"(7).

Fethullah Hoca Efendinin izinden giden ve Gülen Cemaati tarafından yaygın olarak işletilen yurt veya Işık Evleri’nde yetiştirilerek yine bu cemaate ait okullarda görev yapan öğretmenin görüşleri gerçekten de çok ilginç ve cemaatin gerçek amacını anlatır gibi. Demek oluyor ki; bu cemaatin dini ve milli değerlerimizi gittikleri yerlere taşımak gibi bir kaygıları bulunmuyor. Çünkü onlar çatışmalardan özellikle uzak duruyorlar. Oysa Türkün Milli ve Dini değerlerini yabancı ülkelerde açılan okullarda öğretilmesi demek, bulunulan ülkenin yerleşik değerleriyle çatışmaya girmek demektir. Bu bakımdan onlar evrensel sevgiyi esas almışlar ve bu sevginin de ancak Batı medeniyetinde olduğunu savunuyorlar. Hz. Mevlânâ’nın “İSTER YAHUDİ OL, İSTER HIRİSTİYAN. İSTER MECUSİ OL İSTER PUTPEREST. NE OLURSAN OL YİNE GEL. ÇÜNKÜ BU DERGAH UMUTSUZLUK DERGAHI DEĞİLDİR. TEVBENİ YÜZBİN KERE BOZSAN DA GEL....” anlamında söylemiş olduğu, genelde doğu kültürünün, özelde ise Türk-İslam kültürünün sevgi, barış ve hoşgörü anlayışından bir hayli habersiz görünüyorlar! Yunus Emre’nin “BİR GÖNÜL YIKTIN İSE BU KILDIĞIN NAMAZ DEĞİL. YETMİŞİKİ MİLLET BİLE ELİN YÜZÜN YUMAZ DEĞİL” şeklinde özetleyiverdiği sevgi anlayışından da bîhaberler! Onlar için varsa yoksa batı! Üstelik de bunu, en azından Türkiye’de İslam’ı mihenk noktası olarak aldıklarını söyleyerek yapıyorlar. Yapıyorlar, çünkü böyle yapmasalar en azından Türk Halkı’ndan destek göremeyecekler. Gülen Cemaati’nin Yabancı ülkelerde açılan okullarda yapmış oldukları dini ve milli değer öğretimi sadece yabancı öğrencilere İstiklal Marşı’nı söyletmek ve Necip Fazıl’ın “Sakarya Türküsü” isimli şiirini ezberletmekle sınırlı gibi gözüküyor. Daha ileri gidecek olurlarsa, gittikleri ülkenin değerleriyle çatışmaya girip başarısız olacaklarını iyi biliyorlar...

Yümni Sezen, Gülen Cemaati’nin içinde bulunduğu bu tutumu ve takınmış oldukları bu tavrı yorumlarken şöyle diyor: "Bu tutum, Hıristiyan misyonerlerinin tutumunu andırıyor. Temel kavram sevgi de onlarınkiyle aynıdır. Gülen cemaatinin hizmet gören gençleri hiç şüphesiz Müslüman’dır. Fakat iki din arasındaki ayırım ve farklılık, o kadar incelmiştir ki, her an yırtılmaya hazır bir sigara kâğıdına dönüşmüştür. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde okuyan ve Müslümanken Hıristiyanlığı seçen bir kız öğrenciye, kendisini cezbeden şeyin ne olduğunu sormuştuk, “sevgi” demişti. İslamiyet’te bu sevgiyi bulamadığını söylüyordu."(8).

Bundan daha acı ne olabilir ki. Aklı başında bir üniversite öğrencisi, hem de İlahiyat Fakültesi’nde okuyan bir üniversite öğrencisi gerçek sevginin İslamiyet’te değil Hıristiyanlıkta olduğuna inanıyor ve aradığı sevgiye kavuşmak için Hıristiyan oluyor. Oysa İslam’daki sevginin kapsamı, din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesi hatta hayvanatı ve nebatatı da içine almaktadır ki; Yunus Emre bunu şöyle formüle etmiştir: “YARATILANI SEV YARATANDAN ÖTÜRÜ”.

Ancak anlaşılıyor ki; Müslümanken Hıristiyan olan İlahiyat Fakültesi öğrencisi kızımızın  bu sevgiden haberi yok. Çünkü öğretilmemiş. Burada asıl kabahat elbette Gülen Cemaati’nin değil, Prof. Dr. Yümni Sezen’in de içinde bulunduğu İlahiyat Fakültesi hocalarınındır. Demek ki; İslam’ın sevgi anlayışını öğrencilerine iyi anlatamamışlardır. Çünkü İlahiyat Fakülteleri’nde İslam Felsefesi’nden ve İslam Tasavvufundan daha çok batı felsefesi öğretilmektedir. Çünkü İlahiyat Fakülteleri sadece İslam ilahiyatını değil, bütün dinleri öğretmeye çalışmaktadır. İlahiyat Fakültelerinden mezun olan öğrenciler bu gün başta Katolikliğin başkenti olan İtalya ve Protestanlığın bir kolu olan Anglikan Kilise’nin öğretilerinin hakim olduğu İngiltere  olmak üzere batı ülkelerinde mastır ve doktora yapmaktadırlar. Sonunda olacağı elbette budur. Dolayısıyla hocanın bu konuda iğneyi biraz da kendisine batırması gerekmektedir...

Yümni Sezen devamla şunları söylüyor: "Cemaat mensubu genç eğitimciler için 'cemaat mensubu olmak', kendi hayatının her şeyi kapsayan bir hümanist felsefe etrafında inşa edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu felsefe bütün varlığımıza nüfuz etmelidir ve din veya din seçimi bundan sonra gelir. Özdalga bunu, Max Weber’in dini, aklî veya aklî-değer bir seçim olarak görmesine benzetiyor. Genç öğretmenler, gerçekten bunu ifade etmişlerdir. Genç hanım öğretmen şöyle diyor: '14-17 yaşlarındaki çocuklara ahlak ve âdâbı muaşeret öğretmek yeterlidir. Din konusunu bu yaşta çocuklara açmak çok erken. Bu kadar erken bir yaşta (14-17) çocukların zihinlerine bu gibi fikirleri işleme, sıklıkla geri tepiyor. Yapacağınız en iyi şey, iyi bir örnek olmak. Kendi dinî görüşümü çocuklara aşılamaya gelince, hayır bunu yapmayacağım. Din ferdin kendi kendine karar vermesi gereken farklı bir deneyim türüdür. Bu sebeple bu konuda öğretmenler olarak vereceğimiz bir şey yok'. Diyalogun manası, hedefi, metodu, ancak bu hanım öğretmenlerinki kadar güzel ve doğru anlatılabilir ve bu kadar güzel ve canlı örnekler de bulamayız. Özdalga kendi araştırmasının, kişisel ifade düzeylerinin üzerine çıkmamakta olduğunu söylüyorsa da, bu bize yetiyor ve başka yerdekilerle birleştirdiğimiz zaman, sağlam bilgiler ve yorumlar olduğunu anlamakta gecikmiyoruz"(9).

Şimdi bazıları ortaya çıkıp bu bayan öğretmenlerin fikirlerinin bireysel fikirleri olduğunu ve cemaati bağlamayacağını ileri sürebilir. Ancak böyle bir iddiaya katılmak elbette mümkün değildir. Biz inanıyoruz ki; bu öğretmenler, cemaat ileri gelenleri tarafından özel olarak seçilmiş ve E.Özdalga ile özellikle görüştürülmüşlerdir. Maksat, cemaatin eğitim konusuna nasıl serbest bir ortamda ve laiklik anlayışı içinde yaklaştığı propagandasını yapmaktır. Ancak hanım öğretmenlerin anlattıkları “Özrü kabahatinden” büyük şeklinde bir anlam içermektedir ve özellikle Kur’an Kursları’nda bugüne kadar verilen din eğitiminin temelden yanlış olduğunu dile getirmektedirler. 14-17 yaş arası gençlere din telkin etmenin yanlış olduğunu söylüyorlar çünkü.

Oysa ülkemizdeki hafızlık eğitimi özellikle bu yaşlarda verilmektedir. Ve böylece genelde Nur Cemaati, özelde de Gülen ekolü “ÇUBUK YAŞ İKEN EĞİLİR” atasözümüzün yanlış ve isabetsiz olduğu anlayışı içinde olduklarını izhar etmiş bulunuyorlar. Bu yönüyle cemaat, 28 Şubatçıların din eğitimine vurdukları baltaya saplık etmiş gibiler. Onlarla aynı çizgide buluşmuş durumdalar. Halbuki aynı cemaat ülkenin pek çok yerinde özellikle de Ege bölgesinde Kur’an Kursu adı altında faaliyet gösteren pek çok tesise sahiptirler ki; bunların en ünlüsü İzmir’de faaliyet gösteren ve cemaat sempatizanlarının bir üniversite olarak gördükleri meşhur Kestane Pazarı Kur’an Kursu’dur. Cemaatin Amerika’daki önderi F.Gülen de zaten İzmir’de vaizlik yaptığı dönemde bu Kur’an Kursu ile ünlenmiştir. Aynı kurslardan bir çok yerde mesela Manisa’nın Akhisar ilçesinde de bulunmaktadır. Bu kurslar her ne kadar Diyanet'e bağlı gibi görünüyorlarsa da ve şimdilerde eski önemlerini yitirmiş gibilerse de büyük ölçüde Nur Cemaati’nin yönetimindedirler ve adı geçen cemaatçe finanse edilmektedirler.

Eğer eğitim anlayışları hanım öğretmenlerin yukarıda anlattıkları gibiyse (ki; öyle görünüyor) demek ki Hoca Efendi Hazretleri(!) Kestane Pazarı Kur’an Kursu ve benzeri diğer kurslarda Kur’an ve din eğitimi vermemiş, kendisine, bugün dünyanın her yerine rahatlıkla gönderebildiği kurşun askerler ordusu yetiştirmiştir!...

Geçen zaman içinde internet ortamında kendileriyle tartışma imkânı bulduğum Gülen  Cemaatine mensup bazı kişiler, beni yurtdışındaki Gülen okullarını yerinde görmeye davet ettiler ve bu okulların bütün masraflarının yurtiçinde cemaate yakın duran Türk işadamları tarafından karşılandığını söylediler. Yurtdışındaki her okulun, Türkiye’de bir il tarafından finanse edildiğini de söylemişlerdi. Gerçek bu olduğuna göre ve yurtdışındaki cemaat okullarının eğitim şekli yine cemaate mensup öğretmenlerce ortaya konduğuna göre (bu eğitim Türk’ün dini ve milli değerlerinin gidilen yere götürülmemesi esasına dayanıyor. Çünkü çatışmadan özenle kaçılıyor. Bu durum neredeyse bir fobi durumunda. Yani 'Gittiğiniz yerlerde yerli halkla ve yerli kültürle aman ha çatışmaya girmeyin' tembihatına dayanıyor), Türk Devleti’ni yönetenlerin ve özellikle maliyenin olayla yakından ilgilenmesi gerekiyor.

Kanaatimce F.Gülen Cemaati tarafından yurtdışında açılmış bulunan okullara maddi bakımdan destek olan iş adamları mali yönden sıkı takibe alınmalı ve vergiye tabi kazançları iyi araştırılmalıdır. Örneğin bu iş adamlarının, cemaate ait olan veya cemaate yakın duran ve vergi muafiyeti olan kurum ve kuruluşlara yapmış oldukları yardımlar yeni baştan gözden geçirilmeli ve gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır. Mesela bu kurumlara yapılan bağışlar eğitimi destek kampanyası içinde değerlendirilmemeli ve vergiye tabi gelirlerden mahsup edilememelidir. Yurtdışındaki okullara kaynak aktarımında Türkiye’de eğitime destek kampanyası çerçevesinde desteklenen okulların bağlı oldukları şirket, dernek veya vakıfların rol oynayıp oynamadıkları iyi araştırılmalı ve bu yol kapatılmalıdır.



Ömer Sağlam  
__________________
1- Prof. Dr. Yümni Sezen, Dinlerarası Diyalog İhaneti, s.83, Kelam Yayınları, İstanbul, 2006.
2- Thomas Michel, Eğitimci Olarak Fethullah Gülen, s. 123 (Bk. Yümni Sezen, age, s. 129)
3-Ali Ünal, Alphonse, Williams, The Advocate Of Dialogue: Fethullah Gülen, 2000 (Bk.Yümni Sezen, age, s.129
4-Yümni Sezen, age, s. 81.
5-Yümni Sezen, age, s. 83)
6-Thomas Michel, age, s.117,122 (Bk. Yümni Sezen, age, s. 122,123)
7-Yümni Sezen, age, s.123. (Yümni Sezen kitabındaki alıntıyı Elisabeth Özdalga’nın “Fethullah Gülen’in İzinde Üç Kadın Öğretmen Öykülerini Anlatıyor”isimli kitabın 130-138 sayfalarından yapmıştır).
8-Yümni Sezen, age, s. 123.
9-Yümni Sezen, age, s. 123-124 (E.Özdalga’dan yapılan alıntılar yine yazarın yukarıda zikredilen eserinden (s. 140, 156 yapılmıştır).

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN