Bütün Planları MHP'yi Bitirme Üstüne [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
 Kültürümüzde "Ayı" üzerine söylenmiş çok güzel ata sözleri ve deyimler vardır.

Öncelikle ifade edelim ki; Merhum Barış Manço her ne kadar "Bak yavrum buna ayı derler. Ayılar bizleri çok severler" şeklinde şarkılar söyleyerek ayıları çocuklara sevdirmeye çalışmış olsa da ayılar bizim, kültürümüzde nedense çok fazla itibar görmezler.

En başta adamın görgüsüzü bizde "Ayı" kavramıyla özdeşleştirilir.

"Dağdan mı indin ulan ayı!" tabiri bizde pek meşhurdur!

Güçlü, kuvvetli, ancak hantal ve kırıp döken, etrafı tahrip eden insanlar da genelde "Ayı" sıfatıyla sıfatlandırılır bizde.

Bu sebeple olacak; vaktiyle etrafındaki ülkeleri, yani komşularını askeri güç kullanarak bir bir işgal eden ve önce oradaki iktidarları devirip kendisine bağlı iktidarları işbaşına getiren, arkasından da bu ülkeleri resmen ilhak eden Ruslar bizim kültürümüzde "Ayı" ile eşdeğer tutulmuştur!

Türkler, geçmişte zaman zaman işgaline, bazen de ilhakına maruz kaldıkları bu milleti "Rus" değil, genelde "Moskof Ayısı" olarak isimlendirmişlerdir.

Hatta iktidarı döneminde Rusya'dan çekindiğini açıkça belli eden Milli Şef İsmet İnönü, bu durumu hatırlatıp kendisini eleştirenlere "Rusya ile komşu olmak, ayı ile aynı yatağa girmeye benzer. Ayının yatakta ne yapacağı belli olmaz..." şeklinde cevap vermiştir.

Ayı üzerine söylenmiş ve hemen herkesin bildiği bazı atasözlerimiz de vardır bizim.

Onlardan birisi "Armudun iyisini ayı yer", bir diğeri de "Ayının 40 türküsü vardır kırkı da armut üstüne..." şeklindeki sözlerdir.

Armut ve Ayı Dedim de Aklıma Geldi:
Vaktiyle Çankırı'da komşumuz olan "Deli Ali" lakaplı Ali Dayı'dan dinlemiştim hadiseyi;
Ali Dayı, bir sonbahar mevsimi eşeğiyle şehre giderken komşu köylerin birisinde yolun kenarında bir armut görmüş.
Armutlar tam da olgunlaşmış ve "onu yeme beni ye" kıvamında imiş.
Ali Dayı tadına bakmak için yaklaşıp birkaç armut koparmış ve yemiş ki; armutlar enfes kelimesinin yetersiz kalacağı nefasette imişler.
Armudun tadını alan Ali Dayı, akşam şehirden dönerken heybesini doldurup eve götürmeyi planlamış kendince.
Şehirde biraz fazla oyalanınca haliyle geç kalmış ve ancak gece yarısı ulaşabilmiş gündüz gördüğü armudun olduğu noktaya.
Ancak Ali Dayı, heybesini armutla doldurmakta kararlıdır.
"Armutların en güzeli tepe dallarında olur" diyerek tırmanmış en yukarıdaki dallara doğru.
Ancak o da nesi; armudun zirvesinde ayıyla göz göze gelmişler bir ara!
Meğer ayı da bizim Ali Dayı'dan aşağı kalmıyormuş armuda olan düşkünlük konusunda!
O da aynı düşünceyle yani "Armudun iyisi üst dallarda olur" düşüncesiyle çıkmışmış armudun en üstteki dallarına!
Ali Dayı, ayıyı görür görmez basmış narayı;
-"Anam anam, bu da ne böyle!"
Ali Dayı ayıdan korkmuş ama o sırada ayı da Ali Dayı'dan korkmuş ve o korku ile atmış kendisini aşağı.
Ali Dayı alaca karanlıkta bakmış aşağı, ayı öylece yatıyor armudun dibinde, kaçtığı filan yok.
Zavallı Ali Dayı korkusundan altına etmiş vaziyette öylece kalakalmış armudun en üst dalında!
-"Aşağı inersem bu ayı beni parçalar" diye düşünerek iyice bir sarılmış armudun dalına; hem de sabaha kadar.
Sabah olunca köyün sürüsü gözükmüş uzaktan.
Sürü gele gele gelmiş Ali Dayı'nın, dalına, tıpkı aşığın maşuka sarılır gibi sarıldığı ağacın bulunduğu yere.
Çobanı görünce Ali Dayı soluğu genişletmiş ve bağırmış yukarıdan;
-"Lan çoban, şu ayıyı kovala armudun dibinden, korkudan aşağı inemiyorum, geceden beri bekliyorum oğlum burada..."
Koşarak ağacın dibine gelen çoban, ayaklarıyla şöyle kısa bir otopsi yaptıktan sonra seslenmiş aşağıdan;
-"Lan dayı, bu ayı ölmüş, in haydi aşağı, korkma!"
Meğer Ali Dayı'dan korktuğu için kendisini aşağı atan ayı, yediği onca armudun ağırlığı ile yere vurunca patlayıp ölmemiş mi...

Bütün Planları MHP'yi Bitirme Üstüne
Maksadımız, ayı üzerine çeşitlemeler ve güzellemeler yapmak değil elbette.

Sadece yeri geldi aktardım bunca geyik muhabbetini!

Tıpkı yağlı güreş pehlivanları gibi azıcık peşrev çektim asıl diyeceklerimi demezden önce.   

Malum; medya ve siyaset dünyası, "Dar Bölge-Daraltılmış Bölge" geyikleriyle yıkılıyor bugünlerde.

Sebebi Tayyip Bey'in, seçim sistemini kendi partisinin ve dolayısıyla kendi menfaatine değiştirmek istemesidir.

Mevcut seçim sistemini ve 30 Mart'ta partisinin almış olduğu oy oranını dikkate alan Tayyip Erdoğan, bu şekilde yapılacak bir seçimle "Tek Adam" yani "Türkiye Cumhuriyeti Başkanı" olunamayacağını düşünmüş olmalı ki; şimdi kafasının arkasındaki ve beyninin en ince kıvrımlarındaki planları hayata geçirmek için tek seçeneğin seçim sistemini değiştirmek olduğuna kani.

O sebeple, ortada fol yok, yumurta yokken böyle bir şey attı meydana(Fol yok, yumurta yok dediysem öylesine. Aslında ortada fol da var, yumurta da. Bakalım kuluçka halindeki yumurtadan 15 Ağustos'ta tavuk mu çıkacak, yoksa horoz mu?)!

Seçim barajını indirip Milli İrade'nin meclise tam olarak yansımasını sağlamak yerine, Milli İrade'yi büsbütün iğdiş etme yoluna girmiş gözüküyor Tayyip Bey.

Oysa sürekli "Milli İrade" vurgusu yapan birisidir kendileri.

Ben fazla çakmam bu konulardan; ancak konunun uzmanlarına bakılırsa, Tayyip Bey'in gündeme getirdiği "Dar Bölge" veya "Daraltılmış Bölge" seçim sistemlerinin tek amacı vardır o da MHP'yi büsbütün bitirmek, AKP'yi ve potansiyel koalisyon ortağı olan BDP'yi ise uçuşa geçirmektir.

Çünkü bu seçim sistemlerinin ikisi de en çok MHP'nin zararına gözüküyor.

Dün akşam (21 Nisan 2014) CNN-Türk TV'de yayınlanan "Tarafsız Bölge" programına katılan deneyimli siyasetçi Uluç Gürkan'ın "konunun uzmanı bir arkadaştan dinlediğim kadarıyla" diyerek vermiş olduğu bilgiye göre; Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının ortaya attığı yeni seçim sistemlerine ve partilerin 30 Mart yerel seçimlerinde aldığı oylara göre; %17.6 oy alan MHP ancak 15-20 milletvekili çıkarıp grup bile kuramazken, aynı seçimlerde ancak %6.6 oranında oy alabilen BDP-HDP bloğu 40 civarında milletvekili çıkararak, rahat rahat grup kurabiliyormuş!

Düşünsenize bir; toplam oyların %17.6'sını alan MHP,  550 vekilin ancak % 2-3'üne sahip olurken, %6.6 oranında oy alan BDP-HDP bloğu 550 vekilin %7-8'ine sahip olacaktır.

Dedim ya; biz konunun uzmanı değiliz, onun için yanılabilir ve yanıltabiliriz.

Ancak konunun uzmanları da aşağı yukarı bizim gibi düşünüyorlar.

İşte "Dar Bölge Seçim Sistemi" üzerinde duran uzmanlardan birisinin konuya ilişkin görüşü:

"550 seçim çevreli bir modelin, BDP’nin Adana, Mersin ve İstanbul gibi metropollerden vekil çıkarmasını engelleyeceği ve özellikle MHP’nin milletvekili sayısını çok düşüreceği öngörülüyor. Model CHP’yi de büyük kentler ile sahil kentleri ve Tunceli’ye hapsetmiş olacak. Yöntemin uygulanması durumunda CHP‘nin halen milletvekili çıkarabildiği Konya, Kayseri, Kahramanmaraş, Çorum, Malatya ve Niğde gibi Anadolu kentlerinden vekil çıkarmasının imkansız hale geleceği değerlendiriliyor. Ancak bu yöntem 'ülke barajı' uygulamasını fiilen ortadan kaldırdığı için seçim çevrelerinde siyasi ittifaklara da zemin hazırlayacak. Partiler farklı seçim çevrelerinde aday göstermeyerek fiilen başka partileri desteklemiş olabilecek. Değerlendirmeler bu yöntemle Ak Parti’nin yüzde 49 oy oranıyla parlamentonun yüzde 70’ine yakın bir çoğunluğuna sahip olabileceğine işaret ediyor."(*)
Tayyip Bey, Pervin Buldan'ın "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan'a destek verebiliriz" şeklindeki açıklamasından hareketle MHP'yi bitirme pahasına, kendi partisinin ve BDP'nin vekil sayısını ve dolayısıyla arkasındaki siyasi desteği  arttırarak Türkiye'de tek otorite ve güç kaynağı olma hevesiyle böyle düşünüyor olabilir.

Ancak böyle bir düşüncenin hesap edilmeyen sonuçları da olabilir ki; bunlardan birisi BDP'nin "Dar Bölge Seçim Sistemi"nin imkanlarından istifade ile kazanacağı 40 civarındaki vekil ile "ÖZERKLİK" konusunu daha güçlü ve daha sık şekilde dillendireceği, bölgede üretilen petrolden sonra bölgede kurulu barajlardan üretilen elektrikten de pay isteyeceğidir.

Kim bilir bu adamlar, elde edecekleri vekil sayısından hareketle belki de Barzani yönetimi ile birleşme isteklerini bile açıkça dile getirebilirler.

Bu durumda, Tayyip Erdoğan, kesinlikle "BOP Eş Başkanı olarak, küresel güçlerin kendisine verdiği görevin gereğini yapıyor..." şeklindeki ithamlardan kendisini kurtaramaz!

Yani Tayyip Bey, tek adam veya tek güç kaynağı olacağım derken, büsbütün bölünmenin eşiğine getirebilir Türkiye'yi...

İkinci bir ihtimal de; MHP'nin (30 Mart yerel seçimlerinden hareketle) %17.6 oranındaki oy oranıyla ancak %3-4 oranında milletvekili çıkarması halinde, Ülkücüleri ve Türk Milliyetçilerini hiç kimsenin, hatta Sayın Bahçeli'nin bile artık evlerinde zapt edemeyeceği, ve Ülkücülerin kesinlikle sokağa çıkacağıdır.

Bu ihtimali hiç kimse yabana atmasın!

Çünkü bu nokta, Ülkücüler için bıçağın artık kemiğe dayanacağı noktadır.

Zira bu ülkede sadece Tayyip Erdoğan değil;

"Yumuşak başlı isem, kim dedi Uysal koyunum,
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunun.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
" diyen.

Bu ülkede Ülkücüler ve Türk Milliyetçileri de en az Tayyip Erdoğan ve maiyeti kadar şeref, haysiyet ve onur sahibi insanlardır.  

Tayyip Bey ve AKP Yönetimi Bunu Hep Yapıyor Aslında
12 Eylül Referandumu sırasında Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun şahsi mektuplarını seçim meydanlarında gözyaşları içinde okuyarak Ülkücülerden "EVET" oyu  vermelerini isteyen, 30 Mart seçimlerinin arifesinde düzenlenen mitinglerde ise "Üç Hilalli" flamalar açarak ve sağa sola "Bozkurtlu" pankartlar  asarak Ülkücü avına çıkan ve özellikle 12 Eylül Referandumu sırasında bu konuda bir hayli başarılı olan AKP yönetimi, şimdi de Ülkücüleri ve onların oy verdikleri partiyi büsbütün eritmeyi hedeflemiş bulunmaktadır.

Yani bütün planları, MHP'yi tamamen yok edemeseler de en azından mecliste grup kuramayacak biçimde zayıf düşürme üstüne.

Ülkücüler artık bu oyunlara gelmemelidir ve yukarıda hikâyesini aktardığımız Ali Dayıların ağızlarını sulandıran "ARMUT" olarak görüntü vermekten bir an önce sıyrılmalıdırlar!

Yoksa bu gidişle büsbütün kendiliğinden pişip, salyalı ağızlara düşen "ARMUT" olup çıkacaklar bizim Ülkücüler.

Oysa bir zamanlar eti koloy kolay yenmeyen şahindiler, doğandılar ve kartaldılar bu gençler.

Sahi ne oldu o şahan bakışlı gençlere böyle...



Ömer Sağlam
______________

 (*) http://siyaset.milliyet.com.tr/dar-ve-daraltilmis-sistem-ne-demek-/siyaset/detay/1869274/default.htm?ref=OtherNews

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN