CHP'li Müftü Vekilden Çarpıcı "Miraç Kandili" Mesajı [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Daha önce de yazdım; ben 2011 yılında birkaç ay süreyle Diyanet kökenli CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'e danışmanlık yaptım! Kendisini Diyanet'te çalıştığı dönemden, Üsküdar Müftülüğü yaptığı tarihlerden tanıyordum. Hatta TDV Müfettişi olarak, onun TDV Üsküdar Şubesi Başkanı sıfatıyla yapmış olduğu iş ve işlemleri teftiş bile etmiştim.
 
Sonraki yıllarda; internet ortamında yazmış olduğum yazılar sebebiyle kendisi bana ulaştı ve kendisini tanıtarak ilişki kurmak istedi. İlişkimiz böyle başladı. Kendisini, o sırada yazı yazmış olduğum bir internet sitesine (haberakademi.com) tavsiye ederek yazı yazmasını sağladım. Arkasından "Türkan Saylan" hakkında yazmış olduğum birkaç makaleyi, "Daraltılan Din Tartılan İman" adıyla derlemiş olduğu bir kitaba almak istediğini belirtti ve müsaade ettim. Beni, Halk TV'de hazırlamış olduğu "Hayırlı Ramazanlar" programına konuk etti. Kendisini ailecek bahçe evimizde misafir ettim, vekil seçildikten sonra köyünde okutmuş olduğu şükür mevlidine eşimle birlikte iştirak ettim. Böylece aramızda sıcak bir ilişki başladı. Aramızdaki ilişki, giderek o vekil olduktan sonra kendisinin yasama danışmanlığını üstlenmeye kadar vardı. Müftü Efendi, ancak vatandaş, vekil olduktan sonra birden değişti, rica ile karışık emretmeye ve yapmış olduğum hemen her hizmeti bir şekilde tenkit edip önemsizleştirme gayreti içine girdi. Ben de istifa edip ayrıldım yanından. Hem de kendisiyle tokalaşmaya ve helalleşmeye bile gerek duymadan! Ayrıldıktan sonra DİB'den birçok müfettiş, hem de yüzüme "Ömer Bey, böyle bir adama danışman olmayı nasıl kabul etti diye hayretler içinde kalmıştık!" diyerek danışmanlığını bırakmamdan dolayı duydukları sevinci belirtiler! En çok da kendi hemşerisi olanlar. Çünkü kendisini Diyanet'te çalıştığı yıllardan gayet iyi tanıyorlardı. 
 
Peki, Cinslik Kimde? 
 
İtiraf etmek gerekirse ben, biraz sert mizaçlı ve haksızlıklara tahammül edemeyen ve insanların yanlışını şak diye yüzüne söyleyen bir adamım. Bu durumu, yazılarımda kullanmış olduğum üsluptan da anlamak mümkündür. Bu, benim karakterimdir, değiştirmem de asla mümkün değildir. Dolayısıyla; yukarıdaki ilişkinin bitiş şeklini, benim cinsliğime bağlayanlar olabilir. Ancak lütfen sabredin; dananın kuyruğu hiç de öyle değil!
 
2012 yılının Ekim ayı idi. Telefonum çaldı. Arayan kişi, isminin "Yavuz Bay" olduğunu ve benden sonra CHP Milletvekili İhsan Özkes'in danışmanlığını üstlendiğini, ancak Sayın Vekille dövüşerek ayrıldığını, vekilin kendisine ağır sözler söylediğini dile getirdi. Sesi ağlamaklı idi ve vekile karşı öfke doluydu! 
 
Doğrusu duyduklarıma, daha doğrusu adamın anlattıklarına inanamıyordum! Ancak medyaya düşen haberlerden eski vekil danışmanının anlattıklarının doğru olabileceğini ve konunun ciddi olduğunu düşünmeye başladım. Zira HaberTürk gazetesinin internet sayfasında "Milletvekili 'twit atmayan' danışmanı işten attı, çıkan kavga koridorlara taşındı..." başlığı ile verilen habere göre, daha doğrusu ilgili haberde Danışman Yavuz Bay'ın anlattığına göre; çıkan tartışmada vekil, danışmanına "Sen kimsin lan, sen kendini ne zannediyorsun lan. Beyinsiz, salak, geri zekâlı" gibi ağır sözler söylemiş, hatta bununla yetinmeyerek kendisine vurmaya bile çalışmıştı! Habere göre; vekil ise kendisini şöyle savunuyordu: "Hayatımda ne kimseye el kaldırır ne hakaret ederim. Asıl mesele ben ayın 18’inde Beyrut’a gittim. 5 gün içinde bir sosyal paylaşımda benim Beyrut’a gittiğimi bir twit dahi atmadı, bir Facebook’a geçmedi. 4 bin liranın üzerinde para alıyor. Özel üstün bir görev yapıyor, takip gerektirir...”(1).
...
Bu sözlerden hangisi doğrudur diye bana soracak olursanız; ben "danışmanın sözleri doğru olabilir" derim. Çünkü vekili yakından tanıyorum; kendisi danışmanın iddia ettiği şeyleri yapacak karakterde birisidir! İki fincan kahvenin parasını ödememek için meclisin çaycılarıyla yaka paça kavga eden ve meclisin koridorlarına çıkıp avazı çıktığı kadar bağıran bir vatandaştır sevgili vekilimiz! Hem de eşinin ve kızının içtiği kahve bedellerini ödememek için yaptı bütün bunları. Çaycı ile vekili aralarına girerek ve çaycıyı koridora iterek zor ayırdığımı hatırlıyorum çünkü! Yaklaşık 50 kişiyle görüştükten sonra nihayet mecliste hizmetli olarak çalışan bir hemşerisinin referansıyla yanına almış olduğu sekreterinin ağlamadığı gün sanırım yoktur! Bunu yakından biliyorum ben... 


Bizim Parti Çok Esaslı Partidir Arkadaş!
Çalıştığımız küçük zaman diliminde şahsıma hakaret etmedi ama bu, biraz da benim erken davranıp yanından ayrılmam sebebiyledir! Eğer ayrılmasaydım ve en küçük hareketini bile sineye çekseydim, arkasını kesinlikle getirirdi çünkü! Onda böyle bir potansiyel kesinlikle vardır. CHP'nin yemin boykotu yaptığı günlerdi. Vekilin bir ödemesi varmış ancak o an için cebinde parası yokmuş! Benden istedi, verdim. Ertesi gün, cebinden çıkardığı parayı "Al" diyerek önüme fırlattı! Ne teşekkür etti, ne de o anlamda bir söz söyledi. Sadece vermiş olduğum 200 TL'yi önüme doğru fırlatmakla yetindi... 


Sayın Vekilin yukarıdaki sözlerinden, danışmanı Yavuz Bay'ı, Beyrut seyahati hakkında sosyal medyada paylaşımda bulunmadığı için işini bırakmaya zorladığı anlaşılıyor. Sanki Beyrut'ta Türkiye adına çok önemli bir iş yaptı da bu işin sosyal medya vasıtasıyla duyurulmasını istiyor gibi! Altı üstü yurtdışı harcırahı almak için Meclisin İslam Ülkeleri ile ilişkiler konusunda kurmuş olduğu komisyona partisince önerilmiş bir vekilsin Müftü Efendi, bu afran tafran niye? Komisyona seçildiğin günü hiç unutmuyorum; "Bizim parti esaslı parti"diyerek nasıl da sevinmiştin yurtdışı harcırahı alacağın bir komisyona önerildiğin için! Emekli din adamısın, müftüsün; hadi "Yalan söylüyorsun" de!  Yukarıda Allah var Müftü Efendi! 


Kendisine danışmanlık yaptığım zaman dilimi, yine içinde bulunduğumuz zaman dilimine rast geliyordu. Kandiller peş peşe geliyor, başbakan CHP'nin din ile ilişkisi konusunda ha bire açıklamalar yapıyor bizim vekil de CHP adına bunlara cevap vermeye yetişiyordu. Elbette, CHP yönetimi kendisine, o da bana yükleniyordu bu konuda. Miraç Kandili konusun aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım; ancak isterseniz önce"Berat Kandili" konusunu anlatayım da konunun bütünlüğü bozulmasın. 


Berat Kandili gelmişti. Gecenin bir yarısında beni aradı Müftü Vekil Efendi. Berat Kandili konusunda üç ayrı mesaj metni hazırlamamı istedi! Anlaşılan içlerinden beğeneceği mesaj metnini servis edecekti medyaya. Oysa nasıl olurdu bu? Bir insanın bir konuda nasıl birbirinden farklı kanaatleri ve kabulleri olabilirdi? Adam, açıkça benden yalan söylememi ve takiyye yapmamı istiyordu. Sırf kendisini tatmin etmek için, benden inanmadığım şeyleri yazmamı istiyordu! Ancak "Lanet olsun!" diyerek yazdım ve e-posta vasıtasıyla ulaştırdım. Vermiş olduğu cevap; "üç metnin üçünü de beğenmedim!" Ölür müsün, öldürür müsün? Sonra oturdu kendisi birkaç satırlık bir mesaj yazdı ve Kemal Kılıçdaroğlu'ndan "Sayın Genel Başkanım"hitabını birkaç kere kullanmak suretiyle bu uyduruk mesajın parti adına yayınlanmasını istedi. 


Sonra bu metnin, internet vasıtasıyla kendi cep telefonu numarası üzerinden bazı seçmenlerine partisinin İstanbul'daki delegelerine gönderilmesini istedi. Seçimler yeni yapılmış, ortada ne bilgisayar var, ne tablet! Ben Diyanet'ten ayrılmışım, 22 aylık beklemeden sonra henüz emekli olmuşum ve daha maaş filan almamışım. Oturduğumuz evi yeni almışım ve paralar suyunu çekmiş. Yani tam anlamıyla züğürt durumdayım, dolayısıyla danışman olarak kendime yeni bir bilgisayar alacak durumda değilim. Sayın vekil ise yeni yemin etmiş ve üç aylık milletvekili maaşı olan 30.000 TL'yi toplu olarak yeni almış, cepleri para dolu! Ancak eli cebine bir türlü gitmiyor. Sanki cebinde akrep var! Odasına ne bilgisayar alıyor, ne televizyon. Evdeki küçük televizyonu alıp götürdüm meclisteki odasına, ancak bilgisayarımız yok! GSM operatörlerinin biri gelip biri gidiyor ve diğer bütün milletvekillerinin odaları gibi bizim Müftü Vekil'in odasında da ücretsiz telefon hatları ile hediye iphonelar, ipatlar ve android işletimli cep telefonlarıhavalarda uçuşuyor! Sayın vekilin ağzı sevinçten kulaklarında! Esasen din adamları, bu tür jestleri pek severler! Bunu Diyanet'te çalıştığım süre boyunca yakından müşahede etmişliğim vardır benim... 


Telefonlardan ve ücretsiz hatlardan birisini ihtiyaçlar için odada bırakmak, bana veya sekreter hanıma teslim etmek yerine çantasına doldurup doldurup evine götürüyor! İşte böyle dımdızlak gezindiğimiz bir ortamda ve zamanda bizden söz konusu mesajı seçmenlerine iletmemizi istedi. Sekreter hanım (M.Boz), mesajı aldı çıktı odadan. Meclisin ortak kullanıma tahsis edilmiş bilgisayarlarında yer bulamadığı için mesajı fakstan çekmiş garibim! Vekil, bu durumu öğrenince küplere bindi! Ertesi gün sekreterin ve benim elime akşam evde alel acele kareli defter yaprağına elle yazmış olduğu birer kâğıt tutuşturdu! Kâğıtta, uyacağımız kuralları ve sosyal medyayı kullanmıyorsak kendisini oyalamamız gerektiğini dikte ediyordu! 


Sen misin bu kâğıdı elimize tutuşturan! O günün akşamı evde oturdum tam iki sayfa olmak üzere; ültimatom gibi bir mektup yazıp sabahın erken vakti, kargalar bile henüz kahvaltılarını yapmadan Dikmen'deki evinin kapısına dayandım! Kapıyı eşiyle birlikte açtılar. Bıyıklarına bulaşmış peynir kırıntılarından, kahvaltı masasından kalkıp kapıya geldikleri anlaşılıyordu! Kendisine, "Dün elimize tutuşturduğu kareli defter yapraklarından ziyadesiyle rahatsız olduğumu, eğer benimle çalışmak istiyorsa mektupta yazılanlara riayet etmesi gerektiğini..." söyledim! "O yazıyı benim için değil, sekreter için yazdığını..." söyleyecek oldu ama, "hayır" dedim, "ben tavrınızdan rahatsız oldum" deyip, ayrıldım evinden! Mektupta özetle; "kendisine sadece yasama danışmanlığı yapabileceğimi ve benden özellikle kan ve sıhri hısımları için özel hiçbir hizmet beklememesi gerektiğini, verilen hizmetleri önemsizleştirmeye çalışmaması ve saygılı olması gerektiğini..." söyledim!  


Esasen akşam durumu aileme söyleyerek, böyle yapacağımı haber vermiş, onların da onayı almıştım. Yani aile meclisi olarak akşamdan karar vermiştik böyle bir tavır sergiledikten sonra meclisten ayrılmaya! Esasen Sayın Vekilin, kısa bir süre önce hem de AKP'li milletvekillerinin (Ör.AKP İst. Milletvekili Nursuna Memecan ve AKP Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ) odalarının bulunduğu koridorda iki fincan kahve için meclisin çaycılarıyla yaka paça yapmış olduğu kavgadan rahatsız olmuştum. Böyle bir vekile danışman olmaktan dolayı kendimi ziyadesiyle utanmış, küçük düşmüş sayıyordum! İşte o ültimatom gibi mektubu eline tutuşturduğum gün ayrıldım meclisten. hem de adamın yüzüne bile bakmadan ve "Allah'a ısmarladık" demeden. Ayrılış o ayrılış. AKP'li Zülfü Demirbağ'ın, henüz samimiyet bile kurma imkânı bulamadığım danışmanı, bu düşünceden vazgeçmem için ricacı oldu ama, bu kalender görünüşlü genç adamı dinlemedim bile! Zira böyle bir ortamda çalışmak, benim için "zül" demekti ve cehennem hayatı yaşamakla eşdeğerdi! Bir daha da gitmedim o meclise. Yukarıdaki haber konusu olan kavga için, Danışman Yavuz Bay'a hak verişim işte bu yüzdendir benim. 


Meclisteki Kölelik Sistemi!
Soma'da "Dayıbaşılık" denilen ve ortaçağdaki çalışma şartlarını andıran bir sistemle çalışmakta olan maden işçileri için "Köle" tabiri kullanılıyor medyada. Doğrudur; Soma'da ve diğer yerlerdeki madenlerde çalışan işçiler kesinlikle köledirler. Eskiden kölelerin ayağında zincirler varmış şimdi ise ceplerinde kredi kartları ve kredi borçları vardır. Esasen iradesinin tecelli ettiği yer kabul edilen meclisinde kölelik düzeni egemen olan bir ülkenin madenlerinde kölelik düzeninin egemen olmasından daha normal ne olabilir? Evet, abartmıyorum; Soma'daki kölelik düzeninin bir benzeri ve belki de daha katısı TBMM'de vardır. Orada görevli olan ve özellikle meclis kadrolarında bulunmayan sekreter ve danışmanlar, tamamen milletvekillerinin birer kölesi durumundadırlar! Bu insanlar, TBMM Genel Sekreterliği ile yaptıkları sözleşmeye ilave olarak bir de danışmanlığını veya sekreterliğini yaptıkları vekillerle sözleşme imzalarlar! Daha doğrusu milletvekilleri, yanlarına kabul ettikleri bu insanlardan birer yazılı taahhütname alırlar ve çantalarına koyarlar! Bunun sebebi, bu insanları köle gibi her türlü işlerinde çalıştırmak, canları çekince de kolayca fırlatıp atmaktır!  Haklı olarak medyada bu tür sözleşmelere, "Meclis eliyle kölelik sözleşmesi"diyenler bile var(2). Maden ocaklarında modern köle düzeninde çalışanların tâbi olacakları yasal düzenlemeler, işte çağdaş kölelik düzeni ile çalışan böyle bir yasama organı  tarafından yapılmaktadır ey millet. Meclis lokantasında yenilen yemekler için "Sudan ucuz" tabiri kullanılır hep. Yalan, külliyen yalan! Kölelik düzeninin egemen olduğu bir ortamda ne kadar ucuza ve ne kadar kaliteli yemek yerseniz yiyin, böyle bir yemeğin dünyanın en pahalı yemeği olduğunu idrak edemiyorsanız, sizin ruhunuzda da kölelik var demektir. 


Bu sebeple; iddia ediyorum ki; Soma'da yerlerde sürüklenen 10 yıllık maden işçisini tekmeleyen müşavir Yusuf Yerkel, tekmelediği o maden işçisinden çok daha onur kırıcı şartlar altında çalışmaktadır! O maden işçisinin kömüre bulanmış ekmek arası yeşil soğandan ya da ekmek arası birkaç yaprak maruldan ibaret yemeği, Yusuf Yerkel'in meclis çatısı altında yediği kuzu kebaplardan çok daha kaliteli ve çok daha lezzetlidir! Elbette idrak sahipleri için...   


Gazeteci Mustafa Mutlu, meclisteki danışmanların durumunu anlattığı "Danışmanı modern köle gibi kullan, bedelini halka ödet!" başlıklı  yazısında danışmanların görevlerini; konuk karşılayıcılığı, cenaze ağlayıcılığı, rezervasyonculuk, refakatçilik, muhasebecilik, hamallık olarak açıklamış(3). Eksik bile söylemiş Mustafa Mutlu. Bunlara, vekilin yakınlarına dadılık yapmakvekile ve yakınlarına ambulans şoförlüğü yapmakvekilin misafirlerini kendi cebinden ağırlamakgerektiğinde vekile sağlık raporu ayarlamak gibi görevleri de eklemek gerekiyor! Zira milletvekilleri, danışmanlarına ve sekreterlerine TBMM bütçesinden ödenen maaşlara kendi paralarıymış gibi bakıyorlar. Onlara göre; neticede bu paralar, kendi sayelerinde elde edilen paralardır! Şimdi söyleyin bakalım; cinslik kimde? Danışmanlarda mı yoksa milletvekillerinde mi? 
CHP'li Müftü Vekilden Alışık Olunmayan  "Kandil" mesajı!
 
Yukarıda da kısmen değindiğim gibi; CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'e danışmanlık yaptığım yaklaşık bir aylık süre, kandil günlerinin peş peşe geldiği günlere denk gelmişti. Emekli Müftü olması sebebiyle; CHP'nin din konusunda yapacağı açıklamalar için parti yönetimi tarafından İhsan Özkes'e talimat veriliyor, o da danışmanı sıfatıyla işi bana havale ediyordu! Ancak başka önemli işleri de vardı hazretin. Örneğin, meclise ilk gittiğimde kendisini AKP'li Salih Kapusuz ile kavga eder halde buldum. Bu iki isim ha bire basın yoluyla kavga yapıyorlardı birbiriyle. Neymiş efendim; Salih Kapusuz, meclisin berber salonunda ağzında sakız olduğu halde bizim müftü vekilin gözünün içine baka baka "CHP'den birkaç vekilin daha Ergenekon davası kapsamında tutuklanacağını..." söylemişmiş! Vay; sen misin öyle diyen? Bizimki, sanki CHP'nin kurumsal namusunu  kurtarırcasına ve elbette parti yönetiminin gözüne girmek için ha bire saldırıyordu Salih Kapusuz'a. Salih Kapusuz'a karşı yapılan basın açıklamalarının birkaçını da ben kaleme aldım ister istemez. İhsan Özkes'e sürekli bu kavgayı bitirmesi yönünde telkinde bulunuyordum ama nafile. Adam medyada yer almak için her fırsatı değerlendirmekte kararlıydı. Böylece hem toplumda, hem de parti içinde puan toplayacağına inanıyordu! Meclisten ayrılırken bu durumu CHP grup başkan vekillerinden birisinin başdanışmanına ilettiğimde, müftü vekil için bana dediği şu oldu danışmanın; "Bu adam, Salih Kapusuz'un dediği gibi, yalan söylüyor olabilir mi?". "Garanti veremem" şeklinde cevap verdim kendisine.
 
Yalan söyler mi söylemez mi bileme ama yazının burasında şu olayı anlatmadan geçemeyeceğim: Galiba meclis komisyonları için üye tespiti yapılırken meclis yönetimince veya parti yönetimince kendisinden yabancı dil durumunu gösterir belge istemişler. "Benim A seviyesinde Arapça bildiğime dair sertifikam vardı" diyerek Diyanet'teki özlük dosyasından bu belgenin bir suretini getirmemi söyledi. Gittiğim de hem de hemşerisi olan Diyanet yetkilisi A.B'nin, alaycı bir tavırla dudak bükerek ve homurdanak daha alt düzeyde yabancı dil bildiğini gösterir sertifikayı çıkarıp verdiğini hatırlıyorum.
 
Tayyip Bey'in, gündeme getirdiği "CHP camileri ahıra çevirdi", "CHP'nin ontolojik bazı sorunları var", "Helalleşmek", "Bolu Kara Kadı Camii", "CHP'lilerin toplu olarak aldığı üç aylık maaşın haram olduğu" şeklindeki konulara cevap yetiştirmek de bizim vekilin, dolayısıyla benim görevlerim arasındaydı! 
 
Her neyse uzatmayalım; ertesi günü "Miraç Kandili" idi. Sayın Vekil, benden, "Miraç Kandili" sebebiyle bir mesaj metni hazırlamamı istedi. Hazırlayıp verdim kendisine. Noktasına, virgülüne dokunmadan servis etti medyaya.  Ertesi gün özellikle internet medyası bu mesajla çalkalandı! İşte bu mesajla ilgili internet medyasında atılan manşetlerden birkaçı:
CHP İstanbul milletvekili, alışık olunmayan bir "Miraç Kandili" mesajı yayınladı...(4)
- CHP'li vekilden flaş "Kandil" mesajı(5)
- CHP'li vekilden alışık olunmayan bir "Miraç Kandili" mesajı!(6)
- CHP'li vekilden çarpıcı kandil mesajı(7)
 
Manşetlerin altında ise yazmış olduğum şu satırlar öne çıkarılıyordu:
"Özkes, Miraç Kandili dolayısıyla yayımladığı mesajda, Miraç mucizesinin Hazreti Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicretinden yaklaşık 1.5 sene önce vuku bulduğunu, o dönemde Mekke'deki siyasi iktidarın, Hazreti Peygamber'e, yakınlarına ve seçkin arkadaşlarına karşı ekonomik ve sosyal yönden eşi görülmemiş yaptırımlar uyguladığını ve onları adeta toplumdan tecrit etmeye çalıştığını kaydetti. Bu boykot nedeniyle Müslümanların büyük sıkıntılar yaşadığını ve bu durumdan Hazreti Peygamber'in son derece rahatsızlık duyduğunu belirten Özkes, şöyle devam etti:
Ayrıca bu günlerde en büyük hamisi ve amcası Ebu Talip ile sevgili eşi Hazreti Hatice'yi kaybeden Sevgili Peygamberimiz, büsbütün ruhi çöküntüye girmişti. Bu nedenledir ki bu yıla 'hüzün senesi' denilmiştir. Yüce Allah, kulu ve elçisi Hazreti Muhammed'in bu zor anlarını takip eden günlerde, bir bakıma O'nu teselli etmek ve kendisiyle vasıtasız muhatap olmak suretiyle kendisini ödüllendirmek maksadıyla kendi katına yükseltmiştir.
 
Gecenin bir vaktinde Sevgili Peygamberimiz Mekke'deki Mescidi Haram'dan Kudüs'teki Mescidi Aksa'ya yürütülmüş, oradan da yedi kat semaya ve Sidretül Münteha'ya yükseltilmiştir. Kuran'dan sonra peygamberimize verilen büyük mucize Miraç'tır. Bu mucizevi yolculuk, başta beş vakit namaz olmak üzere çeşitli hediyelerle taçlandırılmıştır. Miraç, merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek, yükselme aracı anlamındadır.
 
Vatandaşların ve tüm İslam dünyasının Miraç Kandilini kutlayan Özkes, Türkiye'de demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin, hukukun üstünlüğünün, barış ve kardeşliğin yükselmesine katkıda bulunmasını diledi..."
 
Berat Kandilidir Beni 5000 TL'den Mahrum Bırakan!
Yukarıda dedik ki; "İhsan Özkes, benden Berat Kandili konusunda üç farklı mesaj metni yazmamı istedi, ancak hiç birisini beğenmedi". Eğer bu metinlerden birisini tercih edip yayınlasaydı, eminim ki; bu mesaj metni de en az Miraç Kandili Mesajı'nın yaratmış olduğu etkiyi yaratırdı medyada ve kamuoyunda. Ancak vatandaş, benim oradan ayrılmam gerektiğini kafasına koymuştu bir kere. Bu sebeple benim yazmış olduğum Berat Kandili metnini yayınlamayarak hem tekrar medyatik olma şansını yitirdi, hem de beni 4-5 bin TL'lik danışmanlık maaşından mahrum bıraktı! Çünkü vaktiyle aktif görevde iken kendisini denetleyen bir müfettiş olmam sebebiyle bana fazla yüklenemiyor, ağzını doldura doldura hakaret edemiyordu. Belli ki; benden sonra kendisine danışman olan Yavuz Bay'a karşı ölçüsüz bazı davranışlarda bulunmuş, iddiaya göre işi fiili saldırıya kadar vardırmıştı CHP'nin müftü vekili...

...
25 Mayıs Pazar günü idrak edeceğimiz Miraç Kandiliniz kutlu olsun... 



Ömer Sağlam______________
1-http://www.haberturk.com/gundem/haber/788491-meclis-bu-kavgayla-kar,
2- http://haber.sol.org.tr/ekonomi/meclis-eliyle-kolelik-sozlesmesi-haberi-80562,
3- http://www.gazeteci.tv/danismani-modern-kole-gibi-kullan-bedelini-halka-odet-4907y.htm,
4-http://www.reyhaber.com/index.php?option=com_content&view=article&id=26424:chpli-hsan-oezkesten-farkl-mirac-kandili-mesaj&catid=1:guncel&Itemid=4,
5-http://www.haberpan.com/haber/chpli-vekilden-flas-kandil-mesaji,
6-http://www.haberaktuel.com/chpli-vekilden-alisik-olunmayan-bir-mirac-kandili-mesaji-haberi-444939.html
7-http://www.cafesiyaset.com/chpli-vekilden-carpici-kandil-mesaji_179658.html,

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN