Ergenekon ve Soma Faciası [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bu satırların yazılmaya başlandığı an itibarıyla 282'ye ulaşan canlarımız için üç gündür ağlıyoruz milletçe!
Kimimiz için için, kimimiz hüngür hüngür,
Sizi bilmem ama ben hüngür hüngür ağlayanlardanım.
En çok da "sedyenin beyaz örtüsü kirlenmesin" düşüncesiyle kömüre bulanmış çizmesini çıkarmaya çalışan maden işçisinin tavrına ağladım ben.
Çünkü baştan ayağa asalet fışkıran bu yiğit vatan evladı, hala devletin kir götürmeyeceğine ve sedyedeki beyaz örtünün devleti temsil ettiğine inanıyor!
Böyle bir yüce duyguya kaç kişi sahip acaba bu ülkede?
Devletin malına el uzatan "GULULCÜLER" sözüm sizedir; lütfen gidin Soma'daki bu yüce ruhlu delikanlıdan biraz siyaset dersi alınız...
...
Dedim ya; ben üç gündür hüngür hüngür alıyorum!
Şu anda bu satırları yazarken bile gözlerim dolu dolu!
Damlalar klavyemin tuşlarını ıslatıyor!
Gözlerimden akan yaş ağzıma doluyor!
Ağzımda tükürükle harmanlanarak koca bir göl oluşturuyor!
Boğazım Cebelitarık Boğazı gibi!
Boğazımın Atlantik tarafına geçip, yırtarcasına kazıdıktan sonra Akdeniz tarafına doğru tükürmek istiyorum!
Çünkü yüzlerine tükürülecek adamların o cihette olduğunu biliyorum!
Ne var ki; tüküremiyorum!
Çünkü biliyorum ki; tükürdüğüm tükürük, bela olarak dönüp elime yüzüme sıvaşacak!
Vazgeçiyorum!
Yutmak istiyorum, yutamıyorum!
Çünkü boğazımda kocaman bir yumruk var, aşağı bir şey geçmiyor!
Tükürük bile!
Yan taraftaki tv ekranından, Soma'da şehit olan genç Maden Mühendisi hemşerim Burak Kareyel'in 23 yaşındaki eşi Aydan Karayel'in "Daha birbirimize doyamadık. Beni bırakıp nereye gittin" şeklindeki feryadını duyuyorum, derhal yazmayı bırakıyorum!
Bir süre sonra hıçkırıklarım azalıyor.
"Dayan oğlum; bu yazı yazılmalı, yazmalısın, yarım kalmamalı..." diyorum!
Sonra devam ediyorum.
 *
Allah Belanı Versin Bu Nasıl Yazı!
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ilişkisini ele aldığım ve 2007 yılında yazmakla birlikte gündeme uygun olduğu için yeniden yayına verilen "Cumbaşbakan Erdoğan ve Abdullah Gül" başlıklı yazım için facebook gruplarından birisinde Şaban Karagöz isimli vatandaş şu yorumu yapmış:
"Allah belanı versin! Adam gibi yaz! Senin de onların da canı cehenneme!"
"Onlar" dediği "Tayyip Erdoğan" ve "Abdullah Gül"
Düşündüm; adam haklı!
Böyle bir günde hiç siyasi içerikli yazı yazılır mı?!
Belli ki; Şaban Karagöz, bir miktar Şabanlık yapmış!
Yazıyı ya okumamış ya da okuduklarını anlamamış.
Ben yazıyı okumaya gerek duymadan, başlıktan hareketle bana beddua ettiğini düşünüyorum,
Çünkü eğer okusaydı yazının altındaki "Taziye" mesajımı görürdü!
Ayrıca; eğer okusaydı, Türkiye'nin nasıl yönetildiğini ve Soma olayının hangi zihniyetin ürünü olduğunu da anlardı.
Şaban Karagöz'ün facebook grubunda şöyle bir göz attım; bana biraz "Rabiacı" gibi geldi.
Çünkü kömüre bulaşmış sarı bir el kullanmış profil resmi olarak.
Yani her şeye rağmen Sarı'dan vazgeçemeyenlerden belli ki.
Şaban Karagöz, yıllardır Milli Görüş'ün ve bu görüşün şu an iktidarda olan uzantısının "tulum" çıkardığı bir diyardan.
2008 yılında bu diyarda bir kaçak Kur'an Kursu LPG Tankı'nın infilak etmesi sonucu çökmüş ve onlarca (18) genç kızımız cayır cayır yanarak hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Kızların aileleri mi?
Sözüm ona kızları "Allah'ın kitabını öğrenme yolunda şehit oldukları için!" davacı bile olmadılar bir dağın başında kaçak Kur'an Kursu işleten aklı evvellerden.
Şaban Karagöz, eğer yazımızı okusaydı bana beddua etmez, bilakis bu çürük zihniyetle mücadele ettiğim için teşekkür bile ederdi.
Tabi beyni, Mevlana Diyarı'nın meşhur etli ekmeği gibi tam olarak pelteleşmemişse...
 *
Ergenekon'dan Sağ Salim Çıkan Madencilerin Çocukları Soma'da Neden Öldüler?
Türkler, madencilikle uğraşan ilk milletlerden birisidir.
Bunu nereden çıkarıyoruz?
Elbette arkeolojik kalıntılardan ve söylencelerden.
Mesela Ergenekon Destanı'nda, Türklerin Demir Dağı eriterek Ergenekon Vadisi'nden çıktıklarından bahsedilir.
Bu demektir ki; Türkler, Çin Zulmü'nden kaçarak sığındıkları Ergenekon Vadisi'nden çıkabilmek için, önlerine çıkan bir dağın demir cevherinden ibaret bir bölümünü eriterek kendilerine bir geçit açmışlardır.
Demir ise ancak kömür gibi yüksek ısı yayan bir yakıtla eriyebilen madenlerdendir.
Anlaşılacağı gibi; Türkler, tarihin eski dönemlerinden beri demir ve kömür madenleriyle haşır neşir bir millet.
Ergenekon Destanı, Göktürklere ait bir destandır.
Göktürklerin tarih sahnesine çıkışı ise M.S.550'ler civarındadır.
İlk Göktürk Devleti Bumin Kağan tarafından M.S.552'de kurulmuştur.
Ergenekon Destanı'nın Göktürklere ait olmasına karşılık, destanda anlatılanların günümüzden 1460 yıl öncesine yaşanmış olması elbette tartışmaya açıktır.
Olaylar çok daha önceki asırlarda da yaşanmış olabilir.
Peki, destandaki olayların Göktürkler döneminde yaşandığını kabul ederek söyleyecek olursak; günümüzden yaklaşık 15 asır önce bile kömür madenini yakarak Demir Dağı eritecek kadar madencilikte ileri gitmiş bir milletin torunları, bugünkü ileri teknolojiye rağmen neden sık sık maden faciaları yaşar ve evlatlarını bu facialara kurban verir hiç düşündünüz mü?
Ben bu konuda uzun uzun düşündüm ve şu karara vardım; Türkler günümüzden 15 asır önce demir dağları eritirken başlarında Bozkurt bakışlı, Asena nakışlı liderleri vardı.
Onun için de başarılı işlerin altına imza atıyorlardı.
Peki şimdi öylemi?
İsterseniz bu sorunun cevabını, twitırın iyiden iyiye cıvıttığı ve geçtiğimiz yıllarda dönemin Fransa Cumhurbaşkanı N.Sarkozy'i güya protesto etmek amacıyla Esenboğa Havalimanı'nda karşısına dikilip iğrenç bir şekilde cak cak sakız çiğneyerek Büyük Türk Milleti'ni iyiden iyiye utandıran ve mahcup eden bir siyasetçimizin atmış olduğu iki twitle verelim:
Danıştay'ın 146. kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen etkinlikte TBB Başkanı Metin Feyzioğlu kürsüde konuşuyor.
Bizim twiterci fırlatıyor tweti:
"TBB Bşk.Metin Feyzioğlu'nun konuşmasını dinliyorum. Tek kelimeyle harika. Toplumun her kesimini kucaklayan bir konuşma yapıyor"
Konuşma uzuyor ve Tayyip Bey celallenip Metin Feyzioğlu'na "One Minute" çekmeye kalkışıyor.
O da nesi?
Bizim twitterci hemen tavır değiştirip tarihe not düşecek şekilde ikinci twit'ini atıyor:
"Feyzioğlu'nun konuşması tam bi saçmalık. Ne konuştuğunu bilmiyor. Her cümlesi yalan. Böyle baro başkanı olmaz. Derhal istifa etmeli!
...
İşte bu türlü siyasetçilerin tavırlarıdır Soma'daki Facianın temel sebebi efendiler.
Eğer bu tür adamlar, bu milleti keriz yerine koymasalar, bu millet de yıllardır bu adamların yalancı kayıklarına binmeseler ne Soma'da Trafo patlar, ne Zonguldak'ta grizu infilak eder, ne de Taşkent'te Kur'an Kursu çöker!
Bingöl'de 33 masum asker terör örgütünce şehit edildiği halde ülkenin Genel Kurmay Başkanı forsunu kullanmaya devam ederse, Pamukova'da trenlerin çarpışması sonucu yüzlerce yolcu telef olduğu halde TCDD Genel Müdürü hala koltuğunda oturmaya devam ederse, Taşkent'te Kur'an Kursu çöküp 18 genç kız telef olduğu halde ülkenin Diyanet İşleri Başkanı sırmalı kaftanını giymeye devam ederse, Zonguldak'ta Grizu patlayıp onlarca maden işçisi çıkarmaya bile lüzum görülmeksizin toprak altında kaldığı halde TKİ Genel Müdürü yerinde tutulmaya devam ederse, Soma'da trafo patlar ve an itibarıyla 282 kişi ölür de bu ülkenin Enerji Bakanı ve Başbakanı hala koltuklarında oturmaya devam ederse bu ülkede bu tür olayların sonu asla gelmez ve bu milletin evlatları pisi pisine ölmeye devam eder gider...
 *
Göktürk Hükümdarı Bilge Kağan'ın yaklaşık 1300 sene önce söylediği şu sözleri, lütfen "Çin" yerine "iktidar" kelimesini, "İpek kumaş" yerine de "kömür, patates, soğan çuvalı veya makarna paketi" kelimelerini koyarak bir kez daha okuyup ve düşünün:
"Çin Milleti'nin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp, uzak milleti öylece kendilerine yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi ve bilgili kişileri, iyi ve cesur kişileri ilerletmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Çinlilerin tatlı sözüne, ipek kumaşına aldanıp Ey Türk Milleti, öldün; Türk Milleti (eğer aldanırsan) öleceksin!"
 *
Soma Cehenneminde Yanarak Cennete Uçanlar!
Kutsal kitabımız, "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler. Ancak siz onları hissedemezsiniz...." buyurur. 
Kimdir Allah yolunda öldürülenler?
Sadece şehitler mi?
Yani sadece, cephede düşmanla savaşırken ölenler mi?
Hayır!
Allah'ın herhangi bir emrini yerine getirmek için çalışırken öldürülenler de bizim dinimize göre şehit hükmündedirler ve şehitlerin gidecekleri yer direk cennettir.
Bu anlamda bizim dinimize göre; Soma'daki maden faciasında öldürülenler de kesinlikle şehit, yaralananlar kesinlikle gazidirler.
Cephede savaşırken öldürülenler ve yaralananlar Allah indinde hangi nimete mazhar olacaklarsa, Soma Hadisesi vb. facialarda öldürülenler de aynı nimete mazhar olacaklardır.
Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Öte yandan; İslam Alimleri, günahkar olan Müslümanların ve hatta Ehl-i Kitaba mensup insanların da öbür dünyada cezalarını çektikten sonra, mesela cehennemde bir miktar yandıktan sonra cennete gideceklerini söylerler.
Bu anlamda Soma Faciası'nda öldürülenler arasında günah işlemiş olanlar varsa bilinsin ki; onlar da öbür dünyada azap çekmeden, mesela cehennemde yanmadan direk cennete gideceklerdir.
Çünkü onlar, esasen Soma'daki faciada yanarak bu dünyada cezalarını çekmişlerdir.
Yanlış anlaşılmasın; Soma'da ölenler için "Çok güzel ölmüşlerdir" diyen Prof. Dr. Orhan Kural gibi demiyoruz.
Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı ve hiç kimsenin burnu kanamasaydı.
Ancak madem bu olay yaşandı ve yurttaşlarımız hem de yanarak hakkın rahmetine kavuştular, şu halde bilinsin ki; onlar direk cennete uçtular!
Dikkat edilirse; "faciada ölenler" demiyorum; bilakis ve bilinçli olarak "öldürülenler" diyorum.
Zira Soma'daki facia, tedbirsizlik sonucu ve "Geliyorum" diye önceden haber vererek gelmiştir.
Yani ölenler, kendiliğinden ölmemişlerdir, bilakis öldürülmüşlerdir!
Peki katil kim?
Katil, hepimiz, 76 milyonun tamamı!
Çünkü bu millet, bir türlü uyanmıyor, uyanmasını bilmiyor.
Bu tür olası faciaların yaşanmaması için gerekli tedbirleri almayanları hala işbaşında tutmaya devam ediyor.
Haberlerden duyuyoruz, Almanya'da 50 yıldır, Fransa'da 40 yıldır, İtalya'da 30 yıldır ölümlü Maden Kazası yaşanmıyor.
Dünyanın en büyük kömür üretici üç ülkesi ABD, Çin ve Avustralya.
Bu ülkelerdeki maden kazası çok az ve ölümler ise neredeyse sıfır noktasında.
Biz ise 50 ülke arasında son sıralardayız.
Ancak maden kazası ve maden işçisi kaybı konusunda dünyanın birinci ülkesiyiz!
Peki; bu durumda katil kim?
Elbette beceriksiz iktidarlar ve bu iktidarları ne pahasına olursa olsun işbaşında tutanlardır!
Öğreniyoruz ki; devlet Soma'daki kömür madeninden kömür çıkarma işini özelleştirmiş ve ihaleyi alan şirkete çıkarmış olduğu kömürün tamamını satın alma taahhüdünde bulunmuş.
Bunun yanında kömür fiyatını da devlet belirlemiş!
Böyle olunca; madende çalışanları tamamıyla ihaleyi alan firmanın insafına terk etmiş devlet.
Firma da kâr amacıyla hareket ettiği için, direk maliyetleri düşürmeye yönelmiş.
Çalışma şartlarını iyileştirme ve iş güvenliğini garanti altına alma yerine bu tür yatırımlardan özellikle kaçınmış.
Zira bölgedeki tütün üretimimin sınırlanması ve ülkede satılan sigaraların Amerikan tütününe teslim edilmesiyle birlikte işsiz ve aç kalan bölge insanı, umudunu kömür madenine bağlamış bulunmaktadır.
Bu sebeple gerek kömür madenini işleten ana firma ve gerekse alt yüklenici firmalar, yani taşeronlar, en kötü şartlarda ve en düşük ücretlerde bile çalışan işçi bulmakta zorluk çekmemektedir Manisa bölgesinde.
Yani bugün devleti yönetenler, bir taraftan bölge insanının geçim kaynaklarını sınırlandırmak, bir taraftan da işçi masraflarından kaçınmak için taşeronluğu teşvik ederek bile bile bu acıklı sonu hazırlamışlardır.
Bu bakımdan, Soma'daki faciada kaybedilen canlar, ölmemiştir, bilakis öldürülmüşlerdir!
Katil ise; başta ne pahasına olursa olsun beceriksiz siyasi iktidarları destekleyenler olmak üzere 76 milyonun tamamıdır...

Cennete uçan Soma şehitlerine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize baş sağlığı, faciada yaralananlara ise acil şifalar diliyorum... 


Ömer Sağlam

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN