Şehr-i Stanbul'un Fethi [Canay Davran]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yedi tepe üzerine kurulan İstanbul'un varlığı Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) kadar uzanır.
Tarih öncesi denilen dönemde, Trak'lar ve Megaralılar burada yerleşmişler. Trakların varlığı aslında daha çok bugün Trakya dediğimiz topraklar üzerindeymiş.

Megaralılar ise, Körler Ülkesi'nin karşısı olarak adlandırılan yarımadaya yerleşmişler. Körler Ülkesi denilen yer  bugünkü Kadıköy'dür.( Khalkedon)

Körler Ülkesi denilmesinin nedeni ise;
Bir gün Megara kralı Byton'un (Byzos) karşısına bir kâhin çıkar. Bu kâhin, Delphi Tapınağının kâhinidir.( Tapınak Saray Burnu'ndaymış bir zamanlar.) Byton isteklerini ona anlatır. Kâhin, Byton'un samimiyetinden hoşlanır ve kendisine, şehri Körler Ülkesi'nin karşısına kurmasını öğütler. Başka bir ipucu vermez.
Byton düşünür, düşünür, düşünür. Acaba burası neresidir? Kâhin nereden bahsetmiştir? Sonra birden gerçeği görür. Bulunduğu yer harika bir yerdir. Üç tarafı denizle çevrili, yeşillikler içersinde ve  güzelliği göz kamaştırıcıdır. 
Kendi kendine "Kâhin haklıymış. Şu karşı kıyıya yerleşen insanlar, bu güzelliğin farkına varamayıp oraya yerleşmişler. Bu yüzden oraya Körler Ülkesi denmiş demekki." der.
  
Byzas ya da Byton, Haliç dolaylarında şehri kurmuş ve kendi isminden dolayı bu tarihi yarımadaya Byzantion adını vermiş. Yani insanlarımızın "Bizans, Bizans" dedikleri  tarih öncesi ad ve imparatorluk falan değil!
.
Roma İmparatorluğunun 395 yılında , Batı ve Doğu Roma İmparatorluğu diye ikiye ayrılmasından sonra, Doğu Roma İmparatoru olan I.Constantinus da şehre kendi adını vermiş. 
Konstantinopolis.
Konstantinopolis'in etrafı surlarla çevrilmiş. Şehir her alanda gelişmiş, büyümüş.

Gelişen, güzelleşen her şeyi ele geçirmek insanın doğasında vardır. Hele de Konstantinopolis gibi çok stratejik bir alanda kurulmuş bir şehri!

Çeşitli devletler tarafından kuşatılmış şehir. Özellikle Avar'lar tarafından. Sonuç alamamış Avar'lar denilen Slav, Germen ve Bulgar karışımı bu güçlü devlet.
Hatta son kuşatmaları ile ilgili bir hikâye de vardır. Şöyle ki;
Avarlar'ın şehri kuşatmaları esnasında, ikona yapımcısı Luca'nın yaptığı ilk ikonanın kopyası, surlar arasında askerlere moral vermek amacıyla  bir din görevlisi tarafından gezdirilir. O sırada Blakhernai Manastır- Kilisesi'nin üzerinde beyazlar içinde Meryem Ana'nın silüetinin görünmesiyle birlikte, Haliç'te sanki tsunami olmuş gibi dev dalgalar oluşur. Bu dalgalarla birlikte Avarlar kaybolur ve tarihten silinirler.

Araplar tarafından da kuşatılıp ele geçirilmeye çalışılan Konstantinopolis'i almak,
Sultan II. Mehmed'e nasip olur.

21 yaşındaki Sultan II. Mehmed, Avrupa'da ve Anadolu'da kazanılan toprakların bir bütün halinde, tek bir yerden yönetilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden Konstantinopolis ya da Konstantiniyye, Doğu Roma İmparatorluğunun elinde kaldığı sürece bu düşüncesi gerçekleşemeyecekti.

Osmanlı Devleti'ni dünya çapında güçlü bir devlet yapma düşüncesinde olan Sultan II. Mehmed, çok büyük ticaret ve kültür merkezi konumunda olması, ayrıca politik ve dini bakımdan Ortodoks Kilisesi'nin merkezinin de Konstantiniyye'de olması bu isteğini perçinliyordu.
Konstantiniyye'yi mutlaka almalıydı. Bu fetih gerçekleştiği takdirde Konstantiniyye  büyük bir İslam şehri olacaktı.

Bunun için hem devşirme kökenli, hem de Türk paşalarla bir toplantı yaptı. Devşirme paşalar ve Türk paşaların hemen hepsi, Sultan II. Mehmed'i destekler ve onaylarını verirken, Vezir-î Azam  Çandarlı Halil Paşa  onay vermiyordu. Onay vermemesinin nedeni, yeni bir haçlı seferinin başlayabileceği düşüncesinde olmasından kaynaklanıyordu.
Vezir-î Azam Çandalı'yı kimse dinlemedi ve kuşatma planları yapılmaya başlandı. 
Sultan II. Mehmed gerçekten muhteşem bir plan yapmıştı. 

Denizden ve karadan kuşatmanın yapılabilmesi için Edirne'de toplar döktürttü. Onların İstanbul'a götürülmesini emretti.
İstanbul'a yaklaşırken çoğu kaleleri ele geçirdi.
6 Nisan 1453 günü Sultan II. Mehmed. 11. İmparator Konstantin'e şehri teslim etmesi için Veli Mahmud Paşa'yı elçi olarak gönderdi. İmparator bu teklifi doğal olarak reddetti. Aynı gün kuşatma başladı.

Surlar korkunç top atışı altındaydı. Ama açılan gedikler hemen onarılıyor ve Osmanlı'nın eline geçmemesi için her şey yapılıyordu.
Doğu Roma imparatorluğunun uzantısı olan Byzantion denizde kuvvetliydi. Ceneviz ve Venedik gemileri de  yardıma gelmişti Byzantion'a. 
Haliç ve Karaköy taraflarına çekilen zincirler şehrin alınmasını zorlaştırıyordu. Osmanlı'nın bakışları altında Byzantion'a yardıma gelen Rum ve Latin gemileri Haliç'i geçince Sultan çıldırdı ve bu Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın azline neden oldu. Çıldıran Sultan, 21 Nisan'ı 22 ye bağlayan gece tam 72 parçalık kadırganın karadan yağlı kızaklarla Dolmabahçe üzerinden Haliç'e indirilmesi emrini verdi.

22 Nisan sabahı Osmanlı donanması ateşe başlayınca Byzantion komutanı donanmanın Haliç'e indirilmiş olmasına inanamıyordu. 
Kıyasıya bir mücadele yaşanıyordu. Yaşanıyordu ama artık Konstantinopolis'li askerlerin dayanacak gücü kalmamıştı. Bu arada Meryem Ana'nın İkonasının moral vermek için şehrin sokaklarında dolaştırılırken yüz üstü düşmesi, anında bir fırtınanın çıkması ve ardından korkunç bir sağanak yağmurun başlaması da moralleri sıfırladı ve halk korku içinde" Meryem Ana da Türklerden yana. Savaşı onların kazanmasını istiyor."diyerek kendilerini bıraktılar. 
İmparator ve veliahtının da Galata 'da öldüğü söylentileri yayılınca şehir teslim oldu.

Sultan II. Mehmed Fatih ünvanını aldı ve yeni bir çağ başlattı.

Pek kimsenin bilmediği, bana da şu an aramızda olmayan eski bir tarihçi gazetecinin verdiği bilgiye göre, Sultan II. Mehmed İstanbul'un fethi kararını 19 Mayıs 1451'de almış. Ne ilginç bir tarih! Atatürk de 19 Mayıs da Samsun'a gitti vatanı kurtarmak için! 

İlginç iki bilgi sizlere. Biliyor da olabilirsiniz.
1. Konstantiniyye'nin ya da konstantinopolis'in kurucusu 1. Constantinus (Constantine)

 11. Constantinus da, devletin yıkılmasına neden olan Constantinus
 Bu bir tesadüf mü?

2. İstanbul Rumca kökenli bir ad. İs tin polin.
 1923 yılında resmen İSTANBUL oluyor 

Ve ben,
Bu güzeller güzeli şehirde doğmuş olmaktan son derece büyük haz alan ve gururlanan ben, İstanbul'un şu anki acınası haline bakıp, kendi kendime soruyorum. Fatih İstanbul'u almakla iyi mi yaptı, yoksa kötü mü?


Canay Davran

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN