America, I Love You [Günay Tulun]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır....

Mister Number One
Geçen gün, “Ustalar Ustası Recep Bey”imiz öyle laflar etti ki, yerlisiyle yabancısıyla herkes mizahçılığa soyundu: Latin Amerika’nın İslam’la tanışması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb değil, 1178’de Müslümanlar keşfetti. 1178’te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı. Kristof Kolomb, anılarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahseder. Ben şimdi Küba’lı kardeşimle konuşurum. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki izin versinler, olur desinler. Yani Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı.” 
Konuyu açarken şunları da ekliyor: 
Osmanlı devleti de Latin Amerika’ya ulaşmıştı. Konuşma metnimi hazırlarken, Abdurrahman Efendi’yi de ekledim. Onu hayırla yâd etmek bizim görevimiz. 1866’da iki Osmanlı gemisi yollarını kaybederek, Brezilya sahillerine varmışlardı. Gemide bulunan Abdurrahman Efendi, Brezilya’da kaldı, yıllarca dolaşarak İslam’ı anlattı.”
Adamcağız bir kez daha gündeme oturup, yeniden “dünyanın en dikkat çekeri” oluverdi. İstediği de oydu ama böylesine ters tepen tarzda değil. O “ne bilgili ne muhteşem adam” olduğunu duymak istiyor, hayran kitlesini genişletmek amacıyla Arapları da işin içine katıyordu.
Uzaydakileri bilmem ama “Dünyalı gazete ve dergilerde, televizyonlarda, sosyal medya denen hınzır ağda, milletlerarası ciddi toplantılarda, sanatsal gösteri ve sergilerde, her türlü geyiğin döndüğü özel sohbetlerde o günden beri “1 numara”… Yalnız başına mı? Hayır!

Onunla birlikte A Ka Pe ve ne yazık ki Türkiye’m de…
Yurt dışında durum öyle de içinde farklı mı? Değil tabii… 
İnsan her söylenene inanır mı hiç olmazsa kontrol ettirir. Yazıda “cami var” diyormuş. Dese ben de mutlu olacağım ama insan okuduğunu anlamayınca olmayanı oldu yapıyor. İleride buna da değineceğim.  
Ucu Türkiye’ye dokunduğu için, siyasi muhalifleri bile rahatsız…
Bu “1 numara”lığın bedeli, geçmiştekilere beş basacak gibi…
Hakkındaki yayınlardan birkaçına rastladım, hem utandım hem de ülkem ve ülkem insanının tercihleriyle ilgili üzüntü duydum.Beden ve ruh sağlığıyla ilgili iddialardan, gırgır konusu karikatürlerinden, yolsuzluk konularından, devlet malını ailesiyle yakınlarına peşkeşinden, rüşvetlerden, oğlunun vakfından, yalancılığıyla iftira atma yeteneğinden, cahil bir diktatör oluşundan başlayıp her şeyiyle alay ediyorlar.Şu günlerde, “Stand up”ların olmazsa olmazı… 
Et ve Bul Dünyası Yalnız öteki değil, bu dünya da “etme bulma dünyası”…Recep Bey, bir zamanlar sırf Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu mizah malzemesi yaptırabilmek için İstanbul’daki ikametgâh adresini gizlice sildirip seçimlerde oy vermesini engellemiş; bir başka sefer “Van Gölü’ne deniz dedi.” diye, şakşakçısı basınla birlikte günlerce alay etmişti.
Oysa Sayın Kılıçdaroğlu sonuna kadar haklıydı.Çünkü Van’a, en azından o yıl itibariyle 3126 yıldır deniz dendiğini biliyorduk! Bir başka bildiğimizse insanları aşağılayıp duran Recep Bey’in; bu son olaydaki gibi üzerine vazife olmayan işlere karışma, tuzak kurma, insani kusurları araştırma, gerçekleri çarpıtma, alay etme, her türlü oyundan sonra da mağdur rolü oynama gibi hoş olmayan metotları vardı. O yüzden, aklı başında olan hiç kimse, bu oyunbazlıktan etkilenmedi. 
Bazılarımızı etkilemedi ama Recep Bey’in her mat oluşunda onunla birlikte A Ka Pe ve en önemlisi Türkiye de mat oldu.Dileriz bu, son matı olur. 
Nedir Bu Amerika’ya Kadar Uzanan Keşif SaçmalığıAmerika’yı ne Kristof Kolomb ne biz Müslümanlar ne de çevreciliğine hayran olduğum Melis Alphan adlı yazarın 17 Kasım 2014 günü, Selahattin Duman’ın dönem dönem, aşağılık duygusu içindeki birçok yazarın da sık sık çıkan yazılarında dalgalarını geçtiği biz Türkler keşfetmedik. Belki de keşfettik, ne malum?Kim bilir kim keşfetti, Allah bilir! 
Kurduğum şu cümleler bile olayın kendisi gibi çelişkilerle dolu…Yalnız, Türklerle sürekli dalga geçen şu yazarcıklara küçücük bir sözüm var: Zahmet olmazsa önce Kızılderililerle Orta Asya Türklerinin kullandığı sözcükleri araştırın. Dalgayı sonra geçin.
Önceleri hem o dalgacı yazar takımını hem de Recep Bey’in “Brezilya’da yıllarca dolaşarak İslam’ı anlattığı” masalıyla gündeme getirdiği şu “Abdurrahman Efendi konusunu bir başka yazıda ele alacağım”ı duyurayım dedim. Sonra “bu ne ilk ne de son Türk düşmanlığı, hiç olmazsa açıkça yapıyorlar” deyip, iplerini salıverdim.
Recep Bey’in Bağdatlı Abdurrahman Efendi’siyse zaten çıkarlarını izleyen sahte bir kahramandı. 
Ondan söz etmeyi de zül sayıp iki konuyu da deşmekten vazgeçtim!
Derdim Recep Bey’le şakşakçılarını yermek değil. Bölümleri okudukça bunu siz de göreceksiniz. Derdim, doğruları oturup konuşmamız.
Beni temsil eden insanların da o görevde oldukları süre içinde dilediklerini yapma dilediklerini söyleme hakları olmadığını, yani hadlerini bilme zorunda olduklarını anlamaları gerekir.
Vatandaş olan ben, onların saçmalıklarından rahatsızım.
Hazır elim değmişken, konunun öte yanlarını da yazmak isterim. 
O hâlde gelin, işin farklı yönlerine de birlikte bakalım.Mutlaka düşünmüşsünüzdür: “Grönland’dan, İzlanda’dan, Bering’den, Japonya’dan, Pasifik Adalarından, Afrika’dan, Avrupa’dan, Çin’den, Avustralya’dan yola çıkıp Amerikalardan birinde karaya çıkılamaz mı?” 
Neden çıkılmasın ki, çıkılmaması saçmalık olmaz mı? 
Zıplasan, sıçrasan öte taraf Amerika…Zaten zıplayıp sıçrayanlar da çok olmuş.
İlerleyen satırlarda onlara da değineceğim. 
Neden Amerika Değil de Amerikalar Dedim?Bir kısmımız biliriz ki Amerika dediğimiz dev kara parçası iki ayrı kıtayı barındırır. İş böyleyken “Ben Amerika’yı keşfettim!” ya da “Şu Amerika’yı keşfetti” diyenler hangi Amerika’nın keşfedildiğini de söylemek zorundalar. Kuzeydeki kıtayı mı keşfetmişler, güneydekini mi?Takıldığım bir yer var: İçinde insanların cirit attığı bir yer keşfedilebilir mi? Bu soruyu kendime sordum, ben bile bana; “sesli sesli güldüm”.
Hadi, fırsat bu fırsattır; hazır konu gündeme düşmüşken şu keşif olayını birlikte mıncıklayalım. Konuyla ilgili çok öykü var ama biz “olabilir” denenlere bakalım. Kolomb dışında kalıp da araştırmacılar tarafından olabilirliği kabul görmüşlerden söz ediyorum. Gerçi onlar bile bilimcilerin “Olmadı!” damgasını yemiş ya, olsun, yine de bakalım. 
Yalnız bugünlük bu kadar. Seriyse bitmedi, devam edecek…
Malum, programımızın adı “Arkası Yarın”… 

Çok akıllı “Reis Bey”imiz taşa kuyu atar da biz o kuyuyu taşın içine sığdırana dek uğraşmaz mıyız? Uğraşırız tabii…
O hâlde sıra, “Keşif, Keşşaf Kesbiç“de…
Hepimize kolay gelsin!






Günay Tulun

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN