Hani Türkler Arifti [Günay Tulun]

Hani biz Türkler ariftik? 
Hani bilim insanlarının bile keşfedemediği çok şeyi sezinler, yalana inanmaz; gerçekle gerçek dışını, iyiyle kötüyü birbirinden ayırabilirdik?
İrfan sahibiydik hani?

Ne oldu bize?
İnsan, milletçe nasıl saçmaladığımızı görüp; Türklerin ünlü "arifliğinin" nereye gittiğini düşünüp duruyor.  

Son yıllarda, ülkemizi yönetenler tarafından gözümüzün içine baka baka; cukkası sağlam bir insanın lokantada döner üstü pilav istemesi kadar büyük bir rahatlıkla yalan üstüne yalanlar söylenmekte... Üstelik, o yalanlarla ilgili her suç açıkta işleniyor. Gizlemeye de cezalandırmaya da çalışmıyorlar. 
Örtü için kullandıkları tek şey, yalanlar. 

Tüm buna rağmen, millet; gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu değil de kafasına vurula vurula, kendisiyle dalga geçile geçile söylenen bu yalanlara inanıp, aynı kör inanışı ısrarla sürdürüyor.
Bu işte bir tuhaflık, anormallik, tıbbi endişe yaratacak bir yan yok mu?

Koalisyon görüşmelerinden söz ettiğim sanılmasın.
Son perdeyi bekliyorum. Onu da çok kısa olarak yazacağım. 


Sözünü ettiğim Recep Bey'in etrafında yaratılmaya çalışılan efsane... 
Geçmişte yapılan tüm güzel işleri bile ona mal eden propaganda faaliyetlerinden illallah dedik. Öyle ki, eskilerin dediği gibi sıdkımız sıyrıldı. 

Son dönemdeki hayal oyunlarından biri de Recep Bey'in sağlıkta yaptığı devrimler. Neymiş efendim; s
ağlık devrimini o yapmış, randevu sistemini o kurmuş, yurt dışında herkes, Türkiye'deki bu uygulamalara kıskançlıkla bakıyormuş. 
Sağlıkta çok ileriymişiz.

Allah Allah!
Biz başka dünyada mı yaşıyoruz. 

O sistemin kurucusu eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan ve arkadaşları değil miydi? Daha çok kısa zaman önce yaşanan bu gerçek bir kenara itilerek, bu iş nasıl Recep Bey'e mal edilebiliyor? 
Anlaşılacak şey mi?

Üstelik külliyen gerçek dışı olan bu "iddia-propaganda"yı savunan "aklı başında olması gerekirken, basiretini kendi elleriyle bağlamış" o kadar çok insan var ki! İnanamazsınız!

Randevu sistemi ilk kez, 19.1.2001 günü; İzmir'in "Aliağa, Eğitim, Tepecik, Doğumevi" hastaneleriyle "Alsancak, Çınarlı, Karşıyaka, Merkez" dispanserlerinde yani sekiz sağlık merkezinde aynı anda başlatıldı. Ondan sonra da tüm yurda yayıldı. Yeniden hatırlatmakta yarar var. Başlatan kişi de o dönemki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'dı. 

Defalarca bu konuyu gündeme getirdim. Bazı kafalar hâlâ basmıyor, hâlâ Recep Bey yaptı deyip duruyorlar. 
Bir kez daha yazıyorum. Sistemin, Recep Bey'le de partisi A Ka Pe'yle de ilgisi yok. Randevu sisteminin çalışmalarını da uygulamasını da Yaşar Okuyan'ın zamanında yaşadık. Üstelik, o zamanki muayene süresi üç değil, yirmi dakika civarındaydı. 

Sırf muayene sürelerine bile bakmak, sistemi allak bullak edenin, günümüz muktedirlerinin ta kendisi olduğunu ortaya koyuyor. 

Oh! Ne âlâ memleket!
Hem düzgün giden işleri boz hem de bundan nemalan. 

Ortak akıl nereye gitti, attaya mı? 

Eğer herhangi bir doktor, tüm hastalarına, üç dakikada tanı koyabiliyor ve bu tanı doğru çıkıyorsa; o doktoru omuzlardan indirmemek, süpermen ilan etmek gerek. 

Süpermen gibi uçmaya palavracılardan başkası imkân bulamadığı için, doktorlar da haklı olarak, en basit olaylarda bile tahlil istiyor, tanı koymalarına destek olabilecek elektronik yardımcılardan yararlanma yolunu seçiyorlar. 
Sonuçta da ülkenin sağlık giderleri artıyor. 

Sağlık gideri artınca, devleti yönetenler, daha açık söylemek gerekirse günümüz muktedirleri, hayati hastalıklarda bile hastanın aleyhine olacak kararları gözlerini hiç kırpmadan alabiliyorlar. Oysa uygulamayı bu hâle getiren, hastalar ve sağlıkçılar değil; kendileri... 

A Ka Pe; iyi olan her şeyi; sahibi bir başkasıymış, kendisinin o işte katkısı varmış yokmuş hiç bakmadan, büyük bir vurdumduymazlıkla sahipleniyor. 
Bir sahiplenmeleri daha var: 
Diyorlar ki, 92 yılda yapılamayanı yaptık. 
İşte onda haklılar. Gerçekten de yaptılar. 
Cumhuriyet'in geçmişte yok pahasına elde ettiği tüm kazanımları tek tek sattılar. 
Ülke ve vatandaş kadide dönerken, bazılarının her gün biraz daha fazla semirmesi göze battıkça batıyor.  

Uzatmayacağım, çünkü uzattıkça Telekom'un bir yıllık kârı karşılığında satışı, Digitürk'un ihalesiz elden çıkarılması, Tekel'in trilyonluk taşınmazları gibi birçok konu aklıma geliyor. Gelince de insanda ne sinir kalıyor ne yazma isteği... 



 
Günay Tulun

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN