Halife Padişahın Tahtındaki Cumhurbaşkanı ve Tampon Ülke Türkiye [Ömer Sağlam]




Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu günü birlik bir çalışma ziyareti için İstanbul'a gelen Almanya şansölyesi Angela Merkel'i, Yıldız Sarayı'nda ağırladı. Erdoğan bu tutumuyla Türkiye'ye ve dünyaya hangi mesajı verdi bilinmez ama Yıldız Sarayı'nın Halife Padişah Abdülaziz tarafından yaptırıldığı, tıpkı kendisi gibi Halife Padişah olan yeğeni II. Abdülhamit tarafından 32 yıl boyunca İstibdat yönetiminin merkez üssü olarak kullanıldığı bilinmektedir. II. Abdülhamit'in aynı zamanda ülkeyi kendine has ispiyon ve jurnal teşkilatıyla yönettiği, ayrıca İslamcı politikalar takip ettiği biliniyor.

Erdoğan ve konuğu Merkel'in oturdukları altın varaklı ve kakmalı muhteşem koltuklar, yerli medyada olduğu kadar yabancı medyada da haberlere konu oldu. Kim bilir, bu koltukları belki de aynı zamanda iyi bir marangoz olduğu söylenen II. Abdülhamit bizzat kendisi yapmıştır. Bütün bunları alt alta sıraladığımızda, Erdoğan ve konuğunun Yıldız Sarayı'nda verdikleri pozdan herkes kendisine göre bir anlam çıkarabilir elbette. Hele de Erdoğan'ın İslamcı gelenekten geldiği ve Ankara'daki sarayında topladığı muhtarlara "Benim muhtarım hangi evde kim var? Gelecek gayet uygun ve sakin bir şekilde kaymakamına, emniyet müdürüne bildirecek" şeklinde bir nevi muhbirlik görevi verdiği düşünülürse ...

Alman gazetelerinden Der Tagesspıegel konuya ilişkin yorumunda "Merkel'in, Erdoğan'ın tartışmalı sarayına gitmemesi bir şeyi değiştirmedi. Erdoğan, Merkel'i Boğaz'daki muhteşem mekanında karşıladı. Merkel, altın koltuklarda mutlu görünüyordu" derken, Die Welt "Türkiye, Suriye'de tampon bölge oluşturmak istiyordu; şimdi kendisi tampon bölge oluyor. Merkel, Türkiye'ye, Kaddafi'nin üstlendiği sınır bekçisi rolü biçti" şeklinde bir yorum yapmış. Die Welt'in, 20 Ekim tarihli Sözcü gazetesinde de yer alan yorumunda Erdoğan'ı Kaddafi'ye benzetmesi oldukça ilginçtir! Umarım Kaddafi'nin şaşalı günlerini kastetmiştir Die Welt!

Görüldüğü gibi Alman medyası, Merkel'in Türkiye'ye görev verdiğini ve rol biçtiğini iddia etmektedir. Esasen Almanya'nın Türkiye'ye görev vermesi ve rol biçmesi yeni bir şey değildir. Almanya, tarihte de Türkiye'ye bu kabil görevler vermiş ve bu kabil rolle biçmiştir. Bakınız Birinci Dünya Savaşı sırasında da tıpkı şimdiki gibi müttefikimiz olan Almanya'nın o zamanki askeri otoriteleri Osmanlı Türkiye'sine ve o zamanki ordumuza hangi gözle bakıyordu. Şam’da konuşlu Osmanlı VIII. Kolordusu'nun Kurmay Başkanı Von Kress “Türklerle Birlikte Suveyş Kanalı’na” isimli kitabında der ki;

“(Kanal'a) Hareketimizden bir gece önce Şam Alman konsolosu Loytved’den ‘iki tarafın (Türkler ve İngilizler) kuvvet nispetine, ruh ve maneviyatına ve savaş bölgesinin zorluklarına bakarak Süveyş Kanalı’na karşı teşebbüsümüzde başarı ümitlerini ne kadar az gördüğümü elçiliğe bir raporla bildirmesini’ rica ettim. Buna rağmen, eğer ben, önemli direnişlere karşı, teşebbüsün yapılmasını şiddetle gerekli görmüş isem bunu şundan dolayı yapmıştım ki; Süveyş Kanalı gibi hasmımız için hayati önemi olan bir deniz nakliyat yolunun yalnız tehdit edilmesini bile kendi davamız için önemli görüyordum ve Türklerin ittifak antlaşmasına bağlılıklarının, ancak onlarla İngilizler arasında kan dökülecek olursa garanti edilmiş olacağı kanaatini besliyordum…”(1).

(Şam'da konuşlu Osmanlı 4. Ordusu'nun) Kurmay Başkanı Von Frankenberg de “Deutsche Wehr” dergisinin Mayıs 1928 sayısına yapmış olduğu açıklamada şöyle demiştir:
“Alman Başkumandanlığı Türkiye’ye üç ödev vermişti: Çanakkale Boğazı’nı kapatmak; Kafkasya’ya taarruz; Kanal’a taarruz. Üçüncüsü dille kolaydı. Türk cepheleri ittifak topluluğu içinde ikinci derecede birer cephe olacak iken Kanal, kesin sonuçlu bir harekât sahnesi oluyordu. Türkler ve biz, askeri, fenni ve coğrafi bütün güçlüklere katlanarak Sina Çölü’nü aşacak ve Kanal’a saldıracaktık. Bu, çok üstün bir düşmana karşı kuvvet yarışına kalkışmak gibi tehlikeli bir oyundu. Biz oraya ne kesin sonuç beklenen bir hareketin gerektirdiği vasıtaları verdik ne de bu hareketten vazgeçtik”(2).

Sadece bu iki açıklama bile gösteriyor ki; Birinci Cihan Harbi'nde Almanların asıl derdi başkadır. Onların derdi, Çanakkale’de, Kafkasya’da, Irak ve Suriye cephelerinde başarı kazanmak değil, Türklerin ne kadar güvenilir bir müttefik olduklarını denemek ve arkalarını sağlama almaktır. Yani sayılan bütün bu cephelerde, Türk Ordusu'nun İngiliz ordusunun en azından önemli bir bölümünü meşgul ederek, Avrupa'da İngilizlerin karşısında zor durumda kalan ve sıkışan Alman ordularına nefes aldırmak ve İngilizlere üstünlük sağlamaktır. Almanlara göre; bu güvenin göstergesi ise Türklerin hiç çekinmeden kanlarını döktüklerini görebilmektir. Bu maksatla ölen her Türk, aynı zamanda Batı cephesinde Almanlara verilen bir destektir! Hele hele Suveyş Kanalı'na yönelik yapılan seferler, tam anlamıyla bu amaca hizmet için Almanlar tarafından tezgâhlanmış bir oyundur! Öte yandan Almanlar, (iddiaya göre) tıpkı bugünkü gibi, Türklere ödevler verecek kadar da cüretkârdırlar. Bunun adı ise ittifak değil, olsa olsa Almanların kendilerini Mandater ülke konumunda gördükleri bir manda anlayışıdır!

Dolayısıyla; Türkiye'nin, denildiği gibi; 3 milyar Euro karşılığında Suriyeli mültecileri barındırmaya devam ettiği sürece ve Türkiye üzerinden AB ülkelerine giden mültecileri geri kabul ettiği takdirde Die Welt'in dediği gibi "Tampon Ülke" olması kaçınılmazdır.

Bu durumda Erdoğan, Suriye'nin kuzeyinde bir tampon bölge oluşturmak isterken, kendi ülkesini büsbütün tampon ülke pozisyonuna sokan bir siyasi olarak tarihe geçmiş olacaktır. Bu bakımdan CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun geçtiğimiz pazartesi günü Suriye sınırındaki Hatay'da yapmış olduğu "2 milyon 200 bin Suriyeliye diyorlar ki, 'Türkiye'de kalsın bunlar, biz size para verelim siz Türkiye'de bakın.' Türkiye toplama kampı mı Allah aşkına?" şeklindeki çıkış, doğru bir çıkıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Merkel'in görüşmelerinde bir ayrıntı, herkesin olduğu gibi bizim de dikkatimizi çekti. Bu ayrıntı, ikilinin aralarındaki sehpanın üstünde Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı ile Almanya Bayrağı yan yana durmasıydı. Oysa geçtiğimiz ay Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun New York'ta yapılan BM zirvesi sırasında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yapmış olduğu ikili görüşme sırasında sehpanın üstünde sadece İran Bayrağı vardı. Davutoğlu ise bu ayrıntıya dikkat çekenleri protokol bilmemekle itham etmişti.

Davutoğlu'nun protokolden kastı neydi bilinmez(!) ama iki görüşme de aynı şekilde, yani başbakanlarla cumhurbaşkanları arasında geçmiştir. Tek fark, bizim Başbakanın İran Cumhurbaşkanı ile yapmış olduğu görüşmede sehpanın üzerinde sadece İran Bayrağı olduğu halde, Almanya Başbakanı Merkel'in bizim Cumhurbaşkanı ile yapmış olduğu görüşmede Alman Bayrağı'nın da Türk Bayrağı ile yan yana duruyor olmasıydı...


Ömer Sağlam


1-Ali Fuad Erden, Birinci Dünya Harbi’nde Suriye Hatıraları, s, 28, Yay.Haz. Alpay Kabacalı, Birinci Basım, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İst.2003.
2-Age, s, 29.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN