İkinci Viyana Kuşatması ve Fırat Kalkanı Harekâtı [Ömer Sağlam]




Bizim tarihimizde "İkinci Viyana Kuşatması" ya da "Viyana Bozgunu" olarak bilinen bir olay vardır. Bir hayli dramatik bir hadisedir İkinci Viyana Kuşatması ve arkasından gelen bozgun. Olayın kahramanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşadır(1634-1683). 1683 yılında ve Avcı Mehmet de denilen Padişah IV. Mehmet döneminde yaşanmıştır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Osmanlı'nın son dönemlerinde sadrazamlığa getirile ender Türk devlet adamlarından birisidir. Tıpkı kayınpederi Köprülü Mehmet Paşa ve kayınbiraderleri Fazıl Ahmet Paşa ve Fazıl Mustafa Paşa gibi. Kara Mustafa Paşa, 1672-1676 yıllarında Lehistan (Polonya) ile yapılan, 1676-1681 yıllarında Ruslarla yapılan savaşları kazandığı halde, nedense hep İkinci Viyana Kuşatması ve arkasından gelen bozgunla anılmaktadır. Tarihçiler, İkinci Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasını çeşitli sebeplerle açıklamaktadırlar. Bu sebeplerden birisi de, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın, hırslı ve şöhrete oldukça düşkün bir devlet adamı olması ve Kanuni Sultan Süleyman'ın bile almaya muktedir olamadığı Viyana'yı fethederek, ondan daha büyük bir üne sahip olmak istemesi, bunun için de zaten duraklama dönemine girmek üzere olan Osmanlı'nın zayıf bir döneminde yeterli ve gerekli hazırlıkları yapmadan böyle büyük bir işe kalkışması şeklinde açıklanmaktadır.

İkinci Viyana kuşatmasına katılan vezir ve kumandanlardan birisi de boyunun uzun olmasından dolayı "Koca" ve "Uzun" lakaplarıyla anılan İbrahim Paşa'dır. Arnavut asıllı olan ve doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Koca İbrahim Paşa, Avusturyalılar tarafından ele geçirilen Macaristan topraklarını kurtarmakla görevlendirilmiş, ancak bazı kaleleri ele geçirmekle birlikte fazla bir varlık gösterememiştir. İkinci Viyana Kuşatması sırasında ise emrindeki birliklerle Yanıkkale'ye kaçarak, bozguna zemin hazırlamış ve bu sebeple Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından savaş meydanında boğdurularak idam edilmiştir(1683). Resmi tarihler olayı kısaca böyle anlatırlar.

Ancak tarihin arka sayfalarını ve gölgede kalmış yanlarını anlattıklarını iddia eden kitaplarda ilginç bir rivayet daha vardır bu konuda. Bu kitaplarda denilir ki:

Koca İbrahim Paşa, Viyana'yı bir an önce fethederek ün yapmak isteyen Kara Mustafa Paşa'ya,
-"Paşam, önce düşmana yardım gelmesi muhtemel yolları ele geçirelim, arkada ve yanlarda kalan irili ufaklı kaleleri zapt edelim, daha sonra Allah'ın izniyle Viyana'ya yükleniriz..."
Bir an önce Viyana'yı ele geçirip, Kanuni Sultan Süleyman'ın bile başaramadığını başarmış bir adam olarak tarih geçmek isteyen Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Koca İbrahim Paşa'nın, kendisini oyaladığını ve işleri savsakladığını düşünerek kendisini oracıkta idam ettirir. Tıpkı Yavuz Sultan Selim'in aynı düşüncelerle Çaldıran'da Sadrazam Hemdem Paşa'nın kellesini vurdurduğu gibi! Koca İbrahim Paşa, idam edilmeden önce celladına, Padişah IV.Mehmet'e verilmek üzere bir mektup teslim eder. Mektupta şunlar yazmaktadır:
-"Hünkârım, Sadrazam Mustafa Paşa, ben İbrahim kulunuzu haksız yere idam ettirmektedir. Ancak selameti vatan için sakın kendisine dokunulmaya. Zira ki; kendisi bu vatan ve bu millet için lüzumlu bir devlet adamıdır..."

Netice, tam da Koca İbrahim Paşa'nın dediği gibi olmuştur. Osmanlı Ordusu, Viyana'yı kuşattığında, arkada ve yanlarda boş bırakılan kaleleri ele geçiren düşman güçleri ve Viyana'nın yardımına gelen Avrupa ülkelerinin orduları, arkadan hücum ederek Osmanlı ordusunu iki ateş arasında bırakmış ve yenilgiye uğratmıştır. Koca İbrahim Paşa'nın yazmış olduğu mektup Padişah'ın eline ulaştı mı bilinmez ama Viyana bozgunu üzerine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Padişah'tan gelen bir ferman üzerine boğdurularak idam edilmiştir(1683).  

Fırat Kalkanı Harekâtı   
Yaklaşık bir aydır Suriye topraklarında devam eden Fırat Kalkanı Harekâtı'nı düşündükçe nedense aklıma hep yukarıdaki hikâye gelir benim ve bu yüzden de korku nöbetleri geçiririm! Konunun uzmanlarının televizyondaki konuşmalarından ve ekranlara yansıttıkları haritalardan okuduğum kadarıyla; Suriye'deki TSK unsurları, Ceraplus-Azez/Mare arasındaki 90 km.lik sınır bölgesini IŞİD'ten temizlemiş gözüküyorlar. Bu durum, ülkemiz adına oldukça sevindiricidir. Şimdi sıra bu hattı derinleştirmeye geldi. Bu sebeple TSK unsurları ve bu unsurların desteğindeki, büyük çoğunluğu Suriye'deki Türkmenlerden oluşan ÖSO güçleri, daha güneydeki El-Bab kasabasına doğru ilerliyorlar. Çok daha güneydeki Rakka kentine kadar gidilir mi bilmem. Denildiğine göre; ÖSO içinde yer alan ve Suriyeli Türkmenlerden oluşan Sultan Murad, Fatih Sultan Mehmet ve Halep 1. Tümeni ile Arapların oluşturduğu Ahrar uş-Şam güçleri, El-Bab kasabasını çoktan kuşatmışlar bile. İlk hedef Çobanbey kasabası ile E-Bab arasındaki 20 köyü ele geçirmekmiş(1).

Türkiye'nin önerisi (hedefi) ise 48 km derinlik 98 kilometre genişlikteki yaklaşık 5 bin kilometre kare alı  'Ucuşa Yasak Güvenli Bölge' haline getirmekmiş. Bu derinlik, Türkiye-Suriye sınır hattında konuşlu Fırtına Obüsleri'nin (50 km'lik) menzili içinde olacakmış. Güvenli bölgede hattın tamamlanması için El-Bab'ın doğu ve batı kırsalı terör örgütü DAEŞ'ten temizlenecekmiş(2).

Bence de ilk bakışta akılcı ve isabetli bir plan gibi gözüküyor Türkiye'nin bu planı. Umarım gerçekleşir. Yani Türkiye, harekat bittikten sonra, sınırdaki fırtına obüsleriyle dahi güvenliğini sağlayabileceği güvenlikli bir alan istiyor Suriye sınırında. Aksi halde, yani harekattan sonra bu bölgenin güvenliğini bahane ederek zırt-pırt Suriye topraklarına girmesi halinde "İşgalci" durumuna düşeceğini biliyor Türkiye.

Ancak ekranlardan gösterilen haritalardan anlayabildiğim kadarıyla; TSK unsurlarının kontrol altına almış olduğu bölgenin doğusunda PKK'nın Kanton (devletçik) ilan ettiği Kobani, batısında da Afrin bölgeleri var. Hatta PKK, Türkiye'nin ısrarla karşı çıkmasına rağmen, ABD'nin himayesinde Kobani kantonunu Fırat'ın batısındaki Münbiç'e kadar uzatmış bulunuyor! Demek oluyor ki; PKK, Mümbiç'i ele geçirmekle, Fırat'ın batısında kendisine bir koçbaşı teşkil etmiş bulunuyor. Tıpkı bir zamanlar Osmanlı'nın Rumeli'yi fethetmek için bir koçbaşı teşkil etmek üzere Trakya kıyısındaki Çimpe kalesini ele geçirmesi gibi, PKK da ısrarla Fırat'ın batısındaki Münbiç bölgesini elinde tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca bu iki bölge ile TSK ve ÖSO unsurlarının kontrolü altındaki bölgenin iki yanında IŞİD'in kontrolünde olan bölgeler uzanıyor.

Özetle; TSK ve ÖSO, güneye doğru, sınır hattındaki Ceraplus ve Azez/Mare arasındaki 90 km. uzunluğundaki hat boyunca bir süpürme harekâtı yaparak değil, sadece dar bir alanda, yani IŞİD'in kontrolündeki bölgede bir cep yaparak ilerliyorlar!

Dolayısıyla; bence bu durum, çok tehlikelidir. Zira IŞİD'in, maazallah kendi kontrolündeki alanda bir cep oluşturarak ilerleyen TSK ve ÖSO unsurlarına iki taraflı olarak saldırıya geçmesi ve hatta bu konuda PYD'nin (PKK) de desteğini alması ve kuzeydeki 90 km'lik hattakilerle güneye doğru bir cep yaparak ilerleyen TSK unsurları arasındaki bağlantıyı ve ikmal yollarını kesmesi halinde, TSK ve Türkiye açısından trajik bir durum bile ortaya çıkabilir! Yani, Suriye'deki TSK unsurları, Türk Ordusu'nun geleneksel savaş taktiği olan Turan Savaş Taktiği'ne bu kez kendisi kurban gidebilir!(3). Birkaç yıldır, bütün dünyaya meydan okuyan IŞİD güçlerinin, TSK unsurlarının önünde fazla bir direniş göstermeden merkezden güneye doğru çekilirken, TSK unsurlarının etrafında "U" harfi yapacak biçimde iki taraftaki gücünü muhafaza etmeye çalışması ve buraları tahliye etmemesi, nedense bizde böyle bir endişe yaratmaktadır.

Bu sebeple en azından Koca İbrahim Paşa'nın, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya söylediği gibi bize göre; hemen bütün batılı müttefikleriyle olan ilişkileri son derece limoni ve NATO desteğinden de büyük ölçüde yoksun olan Türkiye'nin, gerekli emniyet tedbirlerini almadan, güneye doğru daha fazla ilerlemesi son derece sakıncalıdır. Oysa yapılması gereken şey; güneye doğru bir cep halinde sokularak El-Bab'ı ele geçirmek değil, 90 km'lik sınır hattını, olduğu gibi ve aynı genişlikte güneye doğru kaydırmak, mümkünse Münbiç ve Afrin'deki PKK-PYD unsurlarını da oralardan bir şekilde (ABD ile müzakere ederek veya olmadı güç kullanarak) kovmak, arkasından da Rusya ile gerekli müzakereleri yaparak, olmadı güç kullanarak, PKK-PYD'nin elindeki Afrin'in güneyini ve doğusunu elinde tutan ÖSO bölgesi ile daha doğudaki IŞİD bölgesi arasında kalan rejim güçlerini, oradan atarak ÖSO'nun da içinde bulunduğu Ilımlı Suriye Muhalefeti'ne çok daha geniş bir alan yaratmak olmalıdır. Böylece Türkiye, hem kuzeyden Kilis ve Gaziantep sınırından, hem de batıdaki Hatay sınırından Fırtına obüsleriyle bile güvenliğini sağlayabileceği bir güvenlikli bölge oluşturmuş olacaktır.

El-Bab ve hele hele Rakka operasyonları ise daha sonra gündeme gelmelidir. Dolayısıyla; çok taraflı oynayan, oynak bir müttefik olan ABD liderliğindeki sözüm ona müttefiklerimizin Suriye'de göstermiş oldukları elma şekerini kızılelma gibi görürsek, hata yapmış ve batağa saplanmış oluruz.

Gördüğüm kadarıyla ABD, tıpkı Kahramanmaraşlı dondurmacıların, dondurma külahı ile çocukları kandırmak için yaptıkları oyun gibi oyunlar yaparak, Türkiye'yi Suriye'de sürekli güneye doğru, yani bataklığın merkezine doğru çekmeye çalışmaktadır. ABD'nin, söz konusu harekâta 30 kişilik göstermelik bir birlikle iştirak etmesi de bizde böyle bir endişe yaratmış bulunmaktadır. Umarım karargahtaki kurmaylarımız ve harekatı yöneten Sakallı Zekâi Paşamız, bütün bunların farkında olarak yürütüyorlardır Fırat Kalkanı harekâtını. Bizim ki de akıl işte; bizim gibi sıradan bir vatandaş bunları düşünebiliyorsa, hayatlarını askerliğe adayan ve kurmay eğitimi alan paşalarımız haydi haydiye düşünüyorlardır bütün bunları değil mi efendiler... 




Ömer Sağlam


1-http://www.internethaber.com/firat-kalkani-son-durum-erdogan-dogruladi-tsk-oraya-giriyor-1716073h.htm,
2-Aynı haber.
3-Turan Savaş Taktiği: Bir hilal oluşturacak biçimde merkezdeki güçlerin geriye çekilmesi, kanatların ise açılması ile düşman güçlerinin merkeze doğru ilerlemesinden sonra, kanatların kapanarak düşman kuvvetlerini sarması, geri çekilen merkez güçlerinin de geri dönüp hücuma geçerek düşman güçlerinin topyekun imhasına dayanan bir savaş taktiğidir. 

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN