İhanet! Topraklarımızı Yunan'a Peşkeş Çektiler [Günay Tulun]




Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz 2016’daki FETÖ ihtilal denemesinden hemen sonra, 24 Temmuz günü, “Lozan Anlaşması”nın yıl dönümü nedeniyle yaptığı konuşmada Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı taşlarından Lozan’la ilgili övgüler yağdırmıştı. Aradan 2 ay 4,5 gün geçtikten sonra, bu kez “Lozan’ı bela” olarak gösterdi. Yine iyi dayandı. Çünkü onun bu hâllerine alıştık. Önce söyler, sonra tam tersini söyler. Hatta bazen tersini söylediğinin de tersini söyler. Bu tersten terse dönüş zamanlarını aynı gün içinde bile yaşadığımız oldu. “Hayatta böyle insanlar da oluyor.” deyip geçeceğiz ama onun, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmekte olduğunu hatırlayıp ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Şüphesiz ki ilginç bir olay! Siyasal tarih onun bu hâllerini yazacak. Yazarken de Türkiye’den söz edecek. Bu nedenle şimdiden dertlenmekteyiz.

Özetle biz onun bu akıl dışı dönüşlerine alıştık dedim ya, alışamadıklarımız da var. Bu da o yalan yanlış ne derse ardından koca bir partinin, o parti mensuplarının, hatta sempatizanlarının bile “o yalan yanlışın, çark etmelerin, iftiraların” savunma avukatlığına soyunması…

İnanılacak gibi değil. Kimse kariyerinin sarsıldığını, dalkavuklukla damgalandığını falan düşünmeden bir ikbal uğruna konuya balıklama dalıyor.
Garip! Garip ki ne garip!

Hadi günahı geçtim, insan Allah’tan da mı utanmaz?
Eşinin, çocuğunun, ana babasının, komşusunun yüzüne nasıl bakar?
Demek ki ikbal hırsı her duyguyu bastırıyor.

Onun her Lozan deyişinde, A Kal Pe döneminde Yunanistan’a verilen 17 Akdeniz ve Ege adamızı hatırlıyoruz. Biz hatırlıyoruz ama inanın onu bile çarpıttılar. Önce “Vermedik!” dediler. Verdin diyene küfürler edip tehditler yolladılar. Verdikleri sabitlenince “Atatürk verdi.” dediler. Rezil oldukları hâlde yüzleri bile kızarmadı. 
O da tutmayınca “İnönü!” dediler. Köşeye sıkışınca önce “Zaten adacıktı.” dediler, “İşe yaramazdı.” dediler, “Üzerinde ot bitmeyen kayacıktı.” dediler.” Dediler oğlu dediler. Dediler ama üzerinde Yunan askerinin nöbet tuttuğu yerin nasıl kayacık olduğunu açıklayamadılar. Gariban pozlu uyanık Efsunların bir ayağı kayacıkta, diğeri denizde zahir!

Konu yeniden gündeme geldi ya, şimdi “Yok öyle bir şey!” diye yeniden başladılar. Oh ne âlâ memleket… Nasılsa muhalefet yok. HDP malum… CHP’deyse Kılıçdaroğlu ve birkaç iyi siyasetçiden başka iş yapan yok. MHP’nin varlığı belirsiz… Yalnızca kuru gürültü. Biraz bağırırlar sonra Recep Bey’i desteklerler. Dileyen alınabilir ama gerçek gerçektir. Alınmakla gizlenemez.

Halkı saçma sapan gündemlerle oyalayıp ülkenin aleyhine ama kendi çıkarları doğrultusunda, suç sayılan işler yaptılar. Bu arada da topraklarımızı Yunan'a peşkeş çektiler. Bilmeyenler için söyleyeyim; peşkeş yalnızca "Bir şeyin yaranmak için uygunsuz olarak başkasına verilmesi" demek değildir. Bir hükümdarın diğer hükümdara sunduğu veya yolladığı armağandır da... Hangi anlamını ele alırsak alalım sonuç çok vahim. Burası herhangi birinin hükümdarlık alanı değil ki bir başka ülkeye dilediğini verebilsin. Bu işlemler en hafif tabiriyle uygunsuzdur. Türkiye Cumhuriyeti içinde hiç kimse bir başka ülkeye bir karış bile toprak veremez. Böyle bir yetki hiç kimseye verilmemiştir. Olayın adı vatana ihanettir ve hiçbir nedenle affedilemez. Hafifletilemez dahi... Bu olay, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk toprak kaybıdır ve konu eski tarifiyle “Divanı Harp”liktir. Biline…

Yokmuş böyle bir şey! Olmayan şeyi isim isim yazayım da var mı yok mu görün.
Aşağıda sayılanların bir kısmı İstanbul adalarından büyük koskoca adalar.
Bir kısmı da ada değil adalar grubu…
Olmadığı iddia edilen olayın listesine bir de kayalık ekleyin.
Bunlar bilebildiklerimiz. Daha başka neler var Allah bilir.
Hadi, gelin birlikte sayalım.

Akdeniz’de 5 ada (*): Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi, Gavdos, Koufonisi…
Ege’de 12 ada (**): Ardacık (Sirina - Syrna), Ardıççık (Kinaros - Zenari), Bulamaç (Farmakonisi - Farma), Eşek (Agathonisi), Fornoz (Fournoi - Furni), Hurşit (Thimaina - Fymena), Kalolimnoz (Kalolimnos – Kalolimni - Kaldimnos), Keçi (Pserimos), Koçbaba - Koçpapaz (Levitha), Koyun (Oinousses – Oinousa - İnusa), Nergizçik - Nergiscik (Arki – Skantzura - İskandil), Sakarcılar - Sakarcalar - Yalı (Gyali)… 17 etti değil mi?.. Kayalığı da ekleyin. Toplarsak ne edermiş?

Onlar, “Yok öyle bir şey!” yalanı tutmayınca “Adalar zaten işimize yaramıyordu!” masalına geçiş yaparlarsa ben de vatandaş olarak “Yalan!” diye bağırırım. “Yalan, büyük yalan!"... Hem de öyle önemli bir konuda söylenmiş yalan ki!.. Egemenlik haklarımızla ilgili… Yarın öbür gün, Yunan’ın; “Ege’de ulusal hava sahamızla karasularımızın sınırları yeniden çizilsin!” yaygaralarını şimdiden duyar gibiyim. Aslında yaygaraya gerek bile yok. Örnek mi? İşte Aydın. Aydınlılar illerine bağlı Eşek Adası’na yaklaşamıyorlar bile... Her şey fiilen olmuş bitmiş.

Bir de Lozan'ı beğenmiyor, dalkavuklarıyla yalancı tarihçileriyle salvo kin kusuyorlar.
Soruyorum: Lozan'da siz olsaydınız Türkiye'yi bu 17 ada gibi mi kuracaktınız? Desenize, şu an hepimiz Yunan vatandaşıydık. Başımızda "ha bire laf çakıp durduğunuz şapka yerine" Kuzey Irak'ta layık gördüğünüz şeker çuvalları mı olacaktı?

Çuval olayının da hesabını sormadılar, soramadılar.
Uluslararası ilişkiler karşılıklı denklikle çalışır, o çuvalcılara ne zaman karşılık vereceğiz.
17 adamızı Yunan'dan ne zaman geri alacak ve mukabele esaslarına göre onların 17 adasını ne zaman topraklarımıza katacağız?

A Kal Pe’nin Türkiye’nin toprak kaybına neden olan bu aymazlığından sonra Yunanistan'ın yüz ölçümü, kıta sahanlığı, hava sahası, dolayısıyla bitişik ve münhasır ekonomik bölgeleri inanılmaz oranda genişledi. Tabii ki tüm bu olaylar, Akdeniz’le Ege’de belli bölgelerde petrol ve doğal gaz olduğunun ABD, İngiltere ve Fransa tarafından Yunanistan’a bildirilmesinden sonra bir plana bağlı olarak yapıldı. Bunun böyle olduğunu biliyorum. Bilemediğim şeyse Türkiye’yi yönetenlerin birilerine ve bir şeylere boyun eğerek topraklarımızı sessiz sedasız Yunan’a peşkeş çekmesi.

Zaten belli olan suçluların tamamı hemen ortaya çıkarılıp yargılanmalı. Değiştirilen yasaların ardına gizlenilmeye çalışılsa da bu suçun gerçek adı vatana ihanettir. Cezasıysa tektir.

Adacık, kaya, kayacık denen ama aslında koskoca adalar olan o yerler Yunan’a verilince; özellikle Ege’deki karasularımızın neredeyse ana karamıza yapışacak kadar gerileyeceğini, hava sahamızın daralacağını, bazı bölgelerimizden denizlerimize ancak ayak parmağımızı sokabileceğimizi, balıkçılarımızla turist gezdiren teknelerimizin ikide bir Yunan sahil devriyeleri tarafından taciz edileceğini, hatta tutuklanıp Yunanistan’a götürülüp hapsedileceklerini görebilen kaç kişi var ülkemizde… Hadi sade vatandaşı, gariban turisti geçtim, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Recep Bey, Aydın’a bağlı Eşek Adası’na ya da İzmir ilimize bağlı olan İstanbul Büyükada'sının beş misli büyüklüğündeki Hurşit Adası’na ayağını değdirsin de neler oluyor görelim. Hadi bakalım!.. 

Yazının tam burasında 1 adamızın daha Yunan'a verildiği haberi geldi.
Etti mi sana 18! Kayalığı da ekleyin. Matematiğim iyidir ama beynim durdu! 

Söyler misiniz sonuç ne? 

Bu ne hız! Ne inanılmaz hız böyle?
Neler oluyor? Ülkeme neler yapılıyor?
Ses yok mu? Bir ses, bir nefes?
Cevap istiyoruz!
Öğrenme hakkının kutsallığına ne oldu?
Yoksa o da adalarla birlikte Yunan'a mı verildi?


Bu tür aymazlıklar daima Yunan'ın iştahını kabartmıştır. İşte "Balkan Savaşları" işte Kıbrıs, Girit, Rodos! "Osmanlı"nın bir büyük gafleti daha var. Yeryüzünde hiçbir zaman olmamış Bizans İmparatorluğu, Alman tarihçi Hieronymus Wolf tarafından yaratıldığında da hiç itiraz etmediler. Wolf, uyduruk Bizans'ı yaratırken köklerini de Yunan'a bağlamıştı. Peki sonuç ne? Ne olacak; İstanbul'un fethinden 104, uydurulduktansa 164 yıl, yani Türklerin Roma İmparatorluğu'na son vermesinden tam 268 yıl sonra olay, özellikle Türk düşmanları tarafından kabul görmeye başlayınca Yunan'a da Türkiye'nin yaşadığı topraklarda hak iddia etme fırsatı çıkmış oldu. Onlar da Grek (1) adının anlamına uygun olarak olayın üzerine atladılar. Hiç sektirmeden hak iddiasına başladılar. Dostluk mostluk laf, hâlâ da devam ediyorlar.

Dönelim son aymazlığa...
Bu son aymazlığın ülkemize çıkartacağı fatura ya savaş ya da dizini büküp sessizce çönmek (2) olur. Çönmekse Türkiye’ye yakışmaz.      



 
(*) Türkçe adları haritalardan kaldırılmış ve 
Yunanistan sınırları içine alınmış. 

(**) İnceleyebildiğim haritalarda Yunanistan
sınırları içine alınmış. 


 (1) Grek, Greek, Greece: Larousse dahil birçok
sözlükteki anlamı; hilekâr, hırsız, dolandırıcı 


(2) Çönmek: Yöresel ağızlara göre; çömelmek,
ayakların 
üzerine oturmak; mecazi anlamdaysa boyun eğmek 


Günay Tulun 



  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN