"Cumhurbaşkanlığı Görünümlü Başkanlık" ve Yönetimde "Reis" Modeli [Ömer Sağlam]




Geçtiğimiz cumartesi günü oynanan Beşiktaş-Bursaspor futbol maçından sonra yaşanan ve 37'si polis memuru olmak üzere 44 vatandaşımızın şehadetiyle sonuçlanan elim terör saldırısı, bir miktar üstünü örtmüşe benziyor ama aynı gün meclise sunulan bir yasa teklifi, Türk Milleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin istikbali açısından çok büyük etkiler yapacak türden özellikler taşımaktadır. Bu vesileyle terörü bir kez daha lanetliyor, şehitlerimize sonsuz rahmetler diliyorum. Ayrıca, PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C; adı her ne zıkkım ne olursa olsun hür türlü terör örgütüne karşı olduğumuzu ve terörle mücadelesinde devletimizin ve hükümetimizin yanında yer aldığımızı bir kez daha deklare ediyoruz. Bu ayrı mesele... 

Asıl meseleye gelince:
Cumartesi günü AKP'li Abdülhamit Gül ve MHP'li Mehmet Parsak tarafından, kamuoyuna açıklanan yasa teklifi için bazı televizyon haberlerinde "Cumhurbaşkanlığı görünümlü başkanlık teklifi" denildi. Bir zamanlar çok moda olan bir deyimle "Doğan görünümlü şahin" gibi bir adlandırmadır bu. Bu garabet de muhtemelen MHP'nin Türkiye'ye hediyesi olmalıdır! İhtimaldir ki; sırf Ülkücü tabanda başkanlık sistemine karşı var olan tepkiyi azaltmak ve kamuoyunda "MHP Başkanlık rejimine destek verdi" denilmesin diye, AKP'yi zorlamak suretiyle böyle bir garabete sebep oldu MHP. Oysa yapılan düzenleme, tam da başkanlık rejimi ve 1923'te Atatürk ve silah arkadaşları tarafından özen ve itina ile kurulan demokratik parlamenter rejimin değiştirilmesidir. Özetle; AKP, MHP sayesinde meşhur 2023 hedefine yedi sene önce ulaşmış olacak. Elbette bu teklif meclisten geçer ve referandumda "EVET" alırsa...

Şahsen meclisten geçer de referanduma giderse, bu anayasa değişiklik tekliflerinin yüksek bir oranda EVET oyu alacağından kesinlikle eminim ben. Çünkü bu milletin sözlüğünde "HAYIR" yoktur. Önüne gelen her şeye "EVET" demek gibi kötü bir huyu vardır bu milletin. Eğer öyle olmasaydı, Başbakan ve bakanların idamıyla sonuçlanan 1961 anayasasına, onlarca gencin idamıyla sonuçlanan 1982 darbe anayasasına, 1987 yılında dinozor siyasetçilere siyaset izni veren ve nihayet, YARGIDA ve TSK'de FETÖCÜ yapılanmanın önünü açan 2010 yılındaki anayasa değişikliklerine EVET demezdi. Nedense, bu millet EVET demeyi, alicenaplık ve gani gönüllülük olarak algılıyor kardeşim. Hem de kendi zararına bile olsa. Eğer öyle olmasaydı, 3.5 milyon Suriyeliyi yıllardır besler bakar mıydı sanıyorsunuz siz!

Getirilen sistemin adı güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı, içeriği ise başkanlıktan da öte bir şey aslında. Bunun adını, dün (13 Aralık 2016) Ankara'da Barolar Birliği Konferans Salonu'nda bir panelde kendilerini dinleme şansı yakaladığım ve dünya görüşleri birbirinden az çok farklı olan akademisyenler de koyamadılar. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, "Bu sisteme Türk tipi başkanlık demek, bizatihi Türk Milleti'ne hakarettir. Teklifte sadece iktidar babadan oğla geçer şeklinde bir düzenleme yok. Böyle bir sistemin dünyada da bir örneği yok.." deyip önerilen sistemin adını koyamazken, Prof. Dr. Ümit Özdağ; "Kuzey Kore ve Baas rejimlerini" örnek gösterdi.

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler ise, "Anayasamızın 123. ve 126. maddelerinde yapılması öngörülen değişikliklerden hareketle önerilen sistemin, üniter yapıdan federal yapıya geçişe zemin hazırlayacak bir sistemi öngördüğünü, bu maddelerde yapılacak değişikliklerin, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez şeklindeki ilk dört maddeyi ve anayasa metninden sayılan dibace kısmındaki düzenlemeleri de ortadan kaldıracak mahiyette olduğunu, bu sebeple yapmış olduğu açıklamada 'Devletin üniter yapısının korunduğunu söyleyen MHP'li Mehmet Parsak'ın doğru söylemediğini" ifade etti. Bu düşünceye diğer iki akademisyen ve AYM Eski Üyesi Mustafa Yıldırım da destek verdiler.

Birgül Ayman Güler'in üzerinde durduğu, diğer panelistlerin de destek verdiği Anayasamızın 123. ve 126. maddelerinin mevcut halini ve önerilen değişikliği zikret gerekirse:
MADDE 123- İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.

MADDE 126- Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır. Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilatı kurulabilir. Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.

Bu maddeler konusundaki öneri ise, "KANUN" ibaresinin madde metinlerinden çıkarılarak yerine "CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNEMESİ" lafzının getirilmesidir. İdare denilen kavram, devletin merkez ve merkezin taşra teşkilatını, ayrıca yerel yönetimleri kapsayan bir kavramdır. Özetle; işte sadece bu iki madde ile ilgili olarak getirilen öneri ile Cumhurbaşkanına devlet teşkilatını yeniden dizayn etme ve değiştirme yetkisi verilmek istenmektedir. Bu yetki verildikten sonra, anayasanın başlangıcında ve ilk dört maddesinde yer alan hususların hayrını görün; ruhuna el Fatiha. MHP'li vekil, işte bunun farkında değil! Gençliğine ve tecrübesizliğine veriyoruz... 


Aklımızla Dalga Geçiyorlar
MHP Afyon Milletvekili Mehmet Parsak, AKP'li Abdülhamit Gül ile yaptıkları ortak açıklamada: "Anayasa değişiklik teklifi Ak Parti ve MHP gruplarının ortak mutabakatıyla Ak Parti grubu tarafından meclis başkanlığına sunulmuştur" şeklinde (ya da anlamında) bir ifade kullandı. Sözlerdeki çelişkiye bakar mısınız lütfen? Hem "iki partinin ortak mutabakatı" diyor, hem de "Ak Parti grubunca meclis başkanlığına sunulmuştur" diyor. Madem iki partinin ortak mutabakatıyla sunuldu, neden teklifin altında MHP grubunun imzası yok efendim. Yarın öbürgün uygulamada bir problem çıkarsa ya da yasalaşacak böyle bir anayasaya göre seçilecek herhangi bir kişi (sadece Erdoğan için söylemiyorum), bu anayasadan almış olduğu yetkilere dayanarak diktatörlüğe doğru gitme eğilimleri gösterirse "teklifin altında MHP grubunun imzası yok" savunmasını yapabilmek için mi sergiliyorsunuz bu tavrı? Oysa herkes biliyor ki; bu konuyu debertip kurcalayan ve gündem konusu haline getiren Sayın Bahçeli'dir. Yasalaşsın veya yasalaşmasın, MHP bu işten hiçbir şekilde kendisini sıyıramaz!

Bazı MHP'li vekiller, bu teklife karşı oldukları için MHP teklife imza koymamış olabilir mi? Mümkündür. Ancak o zaman da çıkıp, bunu topluma açıkça deklare etmek gerekir. Teklife karşı olan MHP'li vekiller, partilerinden atılma korkusu yaşadıkları için mi böyle davranıyorlar? Peki partiden atılmak, memleketten ve milletin gönlünden atılmaktan daha mı kötü bir şey ki korkuyorlar? Üstelik önlerinde bir sürü örnek varken. Bugün lider tarafından partiden atılırsınız, yarın millet tarafından baş tacı yapılırsınız. Bu sözlerim, sadece yıllardır oy verdiğim MHP'liler için değil, AKP'liler için de geçerlidir. Dolayısıyla; MHP'lilere düşen bu tür küçük hesapları bir tarafa bırakıp, ortak tekliflerine sahip çıkmalarıdır.

Sayın Mehmet Parsak konuşmasında dedi ki; "Anayasamızdan Türk ibaresi çıkarılamaz. Anayasamızın ilk 4 maddesi tartışma konusu değildir. Anayasamız bir Türk Anayasasıdır." Ne kadar lüzumsuz ve yanlış bir ifade. Sanki AKP Anayasa'dan Türklüğü çıkarmak istemiş de MHP'nin ısrarı ile bu tutumundan vazgeçmiş gibi bir anlam çıkıyor M. Parsak'ın sözlerinden! Oysa AKP'li yöneticiler kaç kere söylediler böyle bir düşünceleri olmadığını. Yok eğer son anda bu tutumlarından vazgeçtilerse, çıkın onu da açıkça söyleyin millete kardeşim. Öyle ya; sizin açıklamanıza bakılırsa madem bu teklif meclisten geçecek, bu konudaki sözlerinizin hiç değilse referandum sırasında bir faydası olsun millete. Oysa gerçek değil bu; sırf getirilen teklif konusunda kamuoyundan MHP'ye yönelecek tepkiyi savuşturmak için söylenmiş öylesine sözlerdir büyük oranda. Eğer öyle bir durum varsa, neden hâlâ birlikte hareket ediyorsunuz? Eğer varsa; bu düşüncelerini bugün olmasa bile yarın anayasaya mutlaka yansıtırlar zaten. Siz buna ne kadar engel olabileceksiniz ki...

Öte yandan gerçek olsa bile, yani AKP Türk kavramını anayasadan çıkarsa kaç yazar! Bugün onlar çıkarır, yarın bir başkası gelir koyar! Çünkü anayasa değiştirmek, yönetmelik çıkarmaktan bile kolay hale geldi bu ülkede. Öyle ya; yönetmelik çıkarmak için bile önce yasalara ve tüzüklere bakılır. Anayasa değiştirmek için ise hiçbir şeye bakılmıyor bu ülkede. Eğer bakılsaydı, yapılan değişiklik teklifinde 67. madde uçmuş olmaz, birileri bu noksanlığı mutlaka görürdü(1).

Ayrıca Türklük yasayla veya anayasayla muhafaza edilecek bir olay da değildir. Türklük bir histir, gönül bağıdır. Ya Tanrı tarafından ruhlar yaratıldığında kromozomlarımıza, genlerimize, DNA'larımıza kodlanmış bir programdır. Ya da "Ne mutlu Türküm diyene" sözüyle formüle edilen şekilde gönüllere sonradan yerleşen bir duygudur. Bir insan zorla Türk yapılamayacağı gibi zorla Türklükten de çıkarılamaz. Tanrının koyduğu bir kanundur bu. Tanrının kanunu, Tanrının kulları tarafından hiçbir şekilde değiştirilemez! Eğer bu mümkün olsaydı, Türklük uzun asırlar boyunca Türklüğü neredeyse resmen yasaklayan Osmanlı döneminde unutulur giderdi. Çarlık Rusyası ve 70 yıllık komünizm döneminde unutulur giderdi. Bu mümkün olmadığı için, bakın biz bugün bir Türk dünyasından bahsedebiliyoruz, Sayın Bahçeli "Biz AB’ye muhtaç olmadığımız gibi Şangay meraklısı da değiliz. Türküz, Türkçüyüz, Turanın sevda ve hedefindeyiz. Ne AB ne Şangay işbirliği. Biz diyoruz ki Türk Birliği” diyebiliyor(2)

Demek istiyoruz ki; uzun asırlar boyunca yasaklanan milliyet kavramı, kendisini ifade etme imkanı bulunca, tıpkı küllerin altından çıkan bir kor parçası gibi ortaya çıkabiliyorsa, birilerinin üç beş yıllığına, bilemediniz beş on yıllığına anayasadan Türk kavramını çıkarmasıyla, Türklük unutulmaz, eklemesiyle de Türklük yaşatılamaz. Bu sebeple, bu lokal konu üzerinden propaganda yaparak, fotoğrafın geniş bölümünü toplumdan gizlemeye hiç kimse çalışmasın. Çünkü kral çıplaktır!

Kendi Kendini Fiilen Lağveden Parlamento
Açık söylüyorum, getirilen teklif eğer yasalaşırsa; TBMM kendi eliyle kendisini öldürmüş olacaktır! Bir nevi intihar etmiş olacaktır! Dünkü panelde Ümit Kocasakal'ın da dediği gibi, "Gazi meclis, şehit meclise dönüşecektir".

Zira Anayasa'nın 104 maddesinde yapılan değişiklikle, bütün erkler, yani bütün güçler tek kişide toplanmaktadır. "Kuvvetler Ayrılığı" prensibi yerine, "Kuvvetler Birliği" ilkesi benimsenmektedir. Getirilen teklifle, meclisin yasa yapma yetkisi ortadan kalkıyor, bunun yerine Cumhurbaşkanlığı kararnameleri geliyor. Meclisin denetim yetkisi büyük oranda ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanı sadece KHK çıkarmakla yetinmiyor, sıradan düzenleyici işlemler olan "Yönetmelikler" bile çıkarabiliyor. Başbakan uçuyor, bakanlar kurulu, masalarında oturup sadece sağa sola veya kürsüde konuşan cumhurbaşkanına bakan adamlar pozisyonuna indirilip, memurlaştırılıyor. Bakanlar, Cumhurbaşkanı tarafından meclis içinden veya dışından atanabildiği için, genel seçimler de anlamsızlaşıyor. Yani mecliste çoğunluğu sağlayan bir partinin hükümet kurma hakkı olmadığı için, seçim yarışına da ihtiyaç bulunmuyor.

Yürütme yetkisi, bütünüyle Cumhurbaşkanı'nda olduğu için hükümet kurmak ve hükümet etmek de anlamsızlaşıyor. Esasen cumhurbaşkanı bakanları tek başına atayabildiği gibi, tek başına görevden de alabiliyor. HSYK üyelerinin yarısını seçiyor, bu kurulun başkanı da tabiatıyla onun atadığı Adalet Bakanı olunca, cumhurbaşkanı yargıyı da ele geçirmiş oluyor. Bütün üst kademe yöneticileri tek bayına atayıp görevden alabiliyor. Daha da önemlisi getirilen değişikliğe göre; tek başına savaş kararı bile alabiliyor! Çünkü TSK'nin başkumandanı olarak TSK'nin kullanımına tek başına o karar veriyor! Tıpkı Osmanlı padişahlarının, "Macaristan'a seferimiz var, hazırlık yapıla!" ya da "Bağdat'a sefere çıkıyoruz tımarlı sipahilere haber salına!" dediği gibi, Allah muhafaza; bir sabah bakmışız, falanca ülkeyle savaşa tutuşmuşuz! Başkan bütün bunlara, etrafındaki danışman ve emrindeki yardımcılarıyla karar verecek işte. Yani Türkiye bir anlamda "Başkan ve Adamları" tarafından yönetilecektir bu değişiklikten sonra!

Peki getirilen anayasa değişiklik teklifi ile mevcut muhalefete hiç mi hak tanınmıyor? Elbette tanınıyor. Zira, en azından muhalefet milletvekilleri 2019 yılının Kasım ayına kadar bu sıfatlarını taşıyacak ve bu sıfatla yüksek miktarlı maaş almaya devam edeceklerdir. Zira getirilen teklifte genel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2019 yılında yapılması öngörülüyor. Ondan sonra kim öle, barajın altında kim kala.

İktidar olsun muhalefet olsun, bütün siyasi partilerde görev yapan sayın milletvekillerine sıradan bir vatandaş olarak çağrımdır; beyler, işte böyle tehlikeli bir yolun başındasınız. Adımlarınızı ona göre atın lütfen. "Nasıl olsa halk en doğrusunu bilir" diyerek, mecliste görevinizi yapmayıp, sorumluluğu millete atarsanız tarih sizi kesinlikle affetmez ve vah demek ele geçmez. Unutmayın FETÖ, PKK, DHKP-C de bu milletin içinden çıkmıştır. Millet her şeyi bilemez. Bilemediği için de, kendisinde olan yasama, yürütme ve yargı yetkilerini, yetkili organları eliyle kullanır. Yasama yetkisini de size vermiştir, lütfen milletten aldığınız yetkiyi kötüye kullanmayınız. Bir sözümüz de bu ülkenin gençlerine olacak; sakın ola, hiç kimse, seçilme yaşının 18'e indirildiğine bakarak adım atmasın. TBMM'nin şu andaki yaş ortalaması 50'dir ve bu ortalamayı aşağı çekmeye hiç kimse izin vermez!

Karşınızda, "Sokağa çıkın" denilince sokağa çıkan, "Dolarları bozdurun" denilince döviz bürolarına koşan, "mitinge gelin" deyince meydanlara dolduran, "en az üç çocuk yapın" deyince hemen eşini alıp yatak odasına geçen bir millet var yahu...

Lütfen hiç kimse bu yazıyı, Erdoğan karşıtlığı ile irtibatlandırma yanlışına düşmesin; bu yazı, Türk Milleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin uzun geleceği düşünülerek kaleme alınmıştır. Bugün başkanlık koltuğunda Ahmet oturur, yarın Mehmet oturur, hiç önemli değil; önemli olan, milletimizin ve ülkemizin geleceğidir.




Fotoğraf:  Ömer Sağlam
_______________
1-http://t24.com.tr/haber/chpli-ozelden-anayasa-teklifinde-yeni-bir-degisiklik-yapildi-iddiasi,376638,

2-http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/mhp-grup-toplantisi-34-1535617/

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN