15 Temmuz Demokrasi Bayramı [Ömer Sağlam]

Yaver'i Muzaffer Kılıç'ın, Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'a anlattığına göre:
25 Şubat 1922 akşamı Başkumandan, Afyon'un 20 km. kadar güneyindeki Şuhut Kasabası'ndaki karargâhında akşam yemeğini yedikten sonra masaya serilen harita üzerinde iki tarafın pozisyonunu inceler.
Yaverine Dumlupınar Mevkii ile Döğer Mevki arasındaki mesafeyi ölçtürür ve arkasından bu noktaya kalemiyle bir kaç kere vurarak; "Döğer Döğer; fakat döğemeyeceklerdir. Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkumdur" der.
Demek oluyor ki; savaş taktiğini buna göre belirleyecektir Başkumandan.
Maiyetiyle birlikte gece karanlığında ve mum ışıklarında çok engebeli bir yoldan savaşı idare edeceği Kocatepe'ye tırmanırlar.
Tepeye çıktıktan sonra bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakar ve şöyle mırıldanır: "Allah Türk Milletini ve ordusunu koruyacaktır!"
Bir başka kaynakta bu manzara şu şekilde tasvir edilmektedir:
"Kocatepe'de gün doğumu sonsuz bir sessizlik ve bekleyiş; Mustafa Kemal bir taşın üstünde oturuyor. Arkasında ayakta Kolordu Komutanı Bekir Sami, Fevzi ve İsmet Paşalar, Mustafa Kemal konuşmuyor, düşünüyor...Birden gökleri yırtan, sessizliği paramparça eden topçu barajı ateşi başlıyor. Kocatepe ara ara ışığa boğuluyor. Sonra Mustafa Kemal ayağa kalkıyor, dediklerini kimse işitmiyormuş gibi sesleniyor: 'Rabbim! Yunanlıların kazandığını gösterme bana, onlar kazanacaksa şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi. Anacığım bize dua et...' Ve gözlerinde pırıl pırıl gözyaşı taneleri..."(1)
26 Ağustos 1922 günü Başkumandan dürbünüyle düşman tahkimatını seyrederken Türk topçu ateşi başlıyor.
Mustafa Kemal emrini veriyor;
-"Tek bir mermi kalmayıncaya kadar ateşe devam edilsin!"
Komutanların tereddütleri üzerine;
- "Cephane ikmalini düşmandan yapacağız ve yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız" diyor.
O anda herkes şüphe ve tereddüt içinde birbirinin yüzüne bakıyor ama ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep birlikte Afyon'dadırlar.
30 Ağustos günü ateş hattına çok yakın bir mesafedeki Zafertepe'ye gidileceğini söylediğinde, Ordu Kumandanı Nurettin Paşa (Sakallı Nurettin), o mevkiin ateş hattı olması sebebiyle riskli olduğunu söyleyince, kendisine cevabı şu olur:
"Siz isterseniz burada kalabilirsiniz!"
Zafer Tepe'de Türk piyadelerinin ileri harekatını izlemektedir.
Birden bire "Allah, Allah" sesleri yükseliyor.
Askerlerimizin süngüleri batmak üzere olan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanıyor, ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor.
Bu anda Büyük Komutan elindeki sigarayı yere atıyor; ayağa kalkıyor ve siper içinde dimdik duruyor.
Bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur, gözleri nemlenmiştir.
Eliyle muharebe alanını göstererek bağırıyor;
-"Hacı Anesti mağrur kumandan! Neredesin, gel de şimdi ordularını kurtar!"(2).
...
Türklerin taarruz edebileceklerine inanmayan Yunan Başkumandanı Hacı Anesti'nin, izinli olarak geldiği İzmir'de, Mustafa Kemal Paşa'nın yukarıdaki sözleri söylemesinden az önce gazetecilere; "Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim" şeklinde açıklamalar yaptığına ilişkin bir dipnot var H.R. Soyak'ın kitabında.
İhtimaldir ki; Mustafa Kemal'in; telgrafla Hacı Anesti'nin bu kabil sözlerinden haberi oldu ve bu sebeple Zafertepe'den o sözler ile seslendi kendisine...(3).

15 Temmuz Demokrasi Bayramı

15 Temmuz 2016 günü ülkemizde yaşanan ve sivil halk tarafından bertaraf edilen silahlı kalkışmadan dolayı, 15 Temmuz'un özel bir hafta ile kutlanması yönünde karar almış hükümet.
Hatta Başbakan bu tarihin artık bir bayram olarak kutlanacağını söylemişti geçtiğimiz yılın Ekim ayında.
Yıldırım'ın konuya ilişkin o sözleri tam olarak şöyle:
"15 Temmuz gününü ve gecesini hatırlıyoruz. 15 Temmuz ülkemizin karanlık bir girdaptan, milletimizin cesaret, feraseti ve basiretiyle kurtulduğu gündür. MGK'nın aldığı kararla ve Bakanlar Kurulumuzda vereceğimiz kararla 15 Temmuz Şehitler ve Demokrasi Günü olarak her yıl kutlanacaktır. 15 Temmuz artık resmi bir bayram haline gelmiştir."(4)
Olabilir.
Zira her hükümet kendine göre istifade edebileceği, kendi propagandasını yapabileceği özel gün ve haftalar ihdas edebilir.
Hele de meclis çoğunluğu, yani yasa yapma gücü kendisindeyse.
27 Mayıs ihtilalini yapanlar da kendilerine göre bir bayram ilan etmişlerdi hatırlanacağı üzere; "Hürriyet ve Anayasa Bayramı!"
Hangi esaretten kurtardılar Türkiye'yi ve Türk Milleti'ni!
Ancak tutmadı bu bayram ve 12 Eylül Darbecileri tarafından kaldırılıp çöpe atıldı!
Yani bir darbecinin ihdas ettiği bayramı, başka bir darbeci kaldırıp attı bir kenara!
Çünkü oldukça suni ve iğreti duruyordu ve bu yüzden de uçup gitti.
15 Temmuz Haftası'na gelince; bu etkinlikler ne zamana kadar devam eder bilinmez.
AKP hükümetinin 15 Temmuz'u tek başına sahiplenmemesi ve silahlı kalkışmayı sadece AK Partililerin önlediği gibi bir iddiada bulunmaması ve anma programlarının içine muhalefeti de dahil etmesi, özetle bu hadiseyi bütün bir millete yayması halinde, bu haftanın en azından belli bir süre devam edeceği düşünülebilir.
Ancak öğreniyoruz ki; anma programında ana muhalefet partisi başta olmak üzere, MHP dışındaki partilere pek yer verilmemiş.
Bu durumda, 15 Temmuz etkinliklerinin uzun yıllar yaşatılacağına ihtimal verenlerden değiliz biz.
Çünkü bu haliyle 15 Temmuz, toplumda, birleştirici değil, ayrıştırıcı bir rol oynayacaktır.
Öte yandan, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin önemli milli günlerini etkisizleştirmek için her türlü çabayı gösterip, bunların yerine "Kutul Ammare" zaferinden tutun da 15 Temmuz'a varıncaya kadar yeni yeni gün ve haftalar tesis etmek, sanırım yanlıştır ve toplumun önemli bir kesiminin tepkisini çekmektedir.
Hükümetin bu türlü ayrıştırıcı uygulamalardan kesinlikle ve en kısa zamanda vazgeçmesi, en büyük temennimizdir ve bu durum hükümetin lehine olacak bir durumdur.
Bu anlamda hükümetin ve Cumhurbaşkanı'nın meşhur Yenikapı Mitingi'ndeki söylemlerine geri dönmesini ve muhalefeti ötekileştirmemesini arzu ederiz.
Çünkü 15 Temmuz silahlı kalkışması ve Türkiye'yi bölme girişimine, 80 milyon hep birlikte karşı durmuştur.
Ayrıca, 15 Temmuz'un, özel bir hafta adı altında ve büyük ölçüde şekilcilikten ibaret abartılı etkinliklerle kutlanmasını ve resmi tatil ilan edilmesini de doğru bulmuyoruz.
10 Kasım günü de bir anma günüdür ama tatil filan değildir, malum.
15 Temmuz da böyle olabilirdi; şehitlerimizi andıktan, ruhları için gerekli duaları yaptıktan sonra herkes normal hayatına devam ederdi.
Kutlamaların bu kadar büyük ve geniş tutulması, aynı zamanda atlatılan badirenin yanında, buna sebep olan düşmanın da büyüklüğünü kabul ettiğiniz anlamına gelir.
Oysa 15 Temmuz'a sebep olanlar, TSK içinde yuvalanmış bir avuç çete veya cuntadır ki; Genelkurmay Başkanı bile bunların çapını, TSK'nin %1.5'i olarak açıkladı yanlış bilmiyorsam.
Bu bakımdan Türk askerini acz içinde gösterecek şekilde afişler hazırlanması da yanlış olmuştur.
Bir taraftan bu askerle Fırat Kalkanı Operasyonu'nu gerçekleştirip buradan kendinize hisse çıkaracaksınız, bir taraftan da bu askeri acz içinde gösteren 15 Temmuz afişleri hazırlayacaksınız.
"Efendim onlar FETÖCÜ askerler"miş.
Nereden belli FETÖCÜ oldukları?
Ben o afişte, elinde bayrak tutan sivillere teslim olmuş elleri miğferinin üstünde acz içinde bir Mehmetçik görüyorum sadece.
Yanlış şeyler bunlar.
Madem FETÖCÜ askerleri afişe edecektiniz, o halde aralarında FETÖ'nün Hava Kuvvetleri İmamı da olan İlahiyatçı Adil Öksüz'ün de aralarında bulunduğu çıplak FETÖCÜ askerleri afişe etseydiniz.
Ya da bizatihi Pensilvanya'daki Nurgenerali!
Bu vesileyle; 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilmek istenilen FETÖCÜ kalkışmayı lanetliyor, bu örgütün ABD'nin kucağında oturan elebaşlarını en sert şekilde telin ediyorum.
15 Temmuz'da hayatlarını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, o gece yaralanan bütün vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Bu arada Darbe Teşebbüsüne canla başla karşı koyan ve geri püskürten askerimize ve polisimize de saygılar sunuyorum.
Bir kez daha geçmiş olsun Türkiye'm.






________


1-Yrd.Doç. Dr. Ali Güler, Atatürk ve İslam, Halk Kitabevi Yayını, İstanbul, 2016, s.91-92
2- Yunan Ordusu Başkumandanı Yorgo Hacıanestis. Anadolu'da, Mustafa Kemal Paşa'nın "Hacı Anesti; mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar!" şeklindeki sözleri, "Hacı Anesti, işte şimdi öptüm senin ananı!" şeklinde darb-ı mesel şeklinde anlatılmaktadır.
3-Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, Yapı Kredi Bankası Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2016, s.134-135 sayfalarından özetlenerek aktarılmıştır.
4- http://www.milliyet.com.tr/basbakan-yildirim-15-temmuz-artik-siyaset-2320208/

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN